Protokol Görüşmeleri ve Süreci

Pazartesi, 16 Nisan 2007

Maliye Bakanlığı ve Ülkedeki yetkili sendikalar arasında yaklaşık üç ay önce, protokol görüşmeleri başladı. Kamuda çalışan memur öğretmen ve işçileri yakından ilgilendiren bu görüşme süreci çalışanların yıl içindeki alacakları maaşları ve özlük haklarının pazarlığı olarak biliniyor. Fakat bu süreç hem başlangıcı hem de sonuçlandırılması, açısından tartışılması gereken bir çok çelişkiler içerir. Hükümet, yeni mali yıl görüşmelerini 2006 yılının Kasım, Aralık aylarında meclis'te görüşüp sonlandırdıktan sonra da, 2007 yılını, ocak, şubat ayı gibi yetkili sendikalar ile görüşmeye oturur. Hükümet 2007 mali yılını, 2006 yılının en geç aralık ayı sonuna kadar sonuçlandırır. Yani kamuda çalışan tüm kesimlere ne verileceği karar altına alınır ve bu karardan sonra da sendikalar ile çalışanların maaş pazarlığına oturulur. Çalışanlara vereceği maaş belli olduktan sonra, Maliye Bakanlığı ve sendikalar arasında neyin pazarlığı yapılıyor hiç belli değil. Üstelik bu yıl Ocak ayı başlarında Maliye Bakanı'nın çalışanlara %1 den fazla artış veremeyeceğini açıklamasına rağmen, sendikaların o masa etrafında toplanması, sendikalar açısından büyük hata olmuştur. Sendikaların yaptığı hatalar bununla da sınırlı değil. Yıllardır gelmiş geçmiş tüm maliye bakanları bu gibi görüşmeleri, iki öğretmen sendikası olan KTOEÖS ve KTÖS ile kamuda örgütlü en çok üyeye sahip olan KTAMS ve KAMU-SEN ile kamu işçilerinde örgütlü KAMU-İŞ sendikaları ile sürdürmekte, bu sendikaların adına da yetkili sendikalar denmekte. Hükümetin bile yetkili olmadığı bir ülkede, yetkili sendika yakıştırması ne kadar inandırıcıdır? Ancak hükümetler bunu iyi kullanarak sendikaları yetkili ve yetkisiz diye bölerek, görüşme sürecinin başında sendikaların gücünü kırmaktadırlar. Bazı sendikalar da buna çanak tutmaktadırlar, yıllardır birlikte mücadele eden küçüklü, büyüklü tüm sendikalar, mali protokol süreci başladığı zaman, yetkili ve yetkisiz diye kendi içlerinde bölünmekte, ve protokol masası etrafında olanlar, olmayanlar ile bu süreci paylaşmak istememektedirler. 2007 yılı mali protokol görüşmelerinde, sendikalar bu yıl bir ilki gerçekleştirdi ve görüşmeler başlamadan bir araya gelerek, bu süreci birlikte götürmeyi ve görüşme masasına da taleplerini ortak vermeyi karar altına aldılar ve kararlarının resmileşmesi için de kendi aralarında bir akit imzaladılar. Bu anlaşma çerçevesinde de tüm kesimlerin öğretmen, memur ve işçilerin özlük haklarını içeren 102 maddelik ortak öneri ile görüşmelere başladılar. Bu görüşmeler yaklaşık üç ay sürdü, bu süre içinde sendikalar bir büyük hata daha yaptılar, bu üç aylık süre içinde masa etrafında ne görüşülür, bu 102 madde nelerden oluşur, maliye bakanı ile hangi maddelerde anlaşma sağlandı, hangi maddelerde anlaşma sağlanamadı, tüm bunlar sendika üyelerinden ve kamu oyundan sır gibi saklandı. Halbuki sendikalar o masa etrafında üyeleri için vardır ve onların haklarını savunmaktadırlar. Bu görüşmeleri üyeleri ve kamuoyu ile paylaşmaları gerekiyordu. Bu gizliliğin, sürecin sonunda Maliye bakanının ekmeğine yağ süreceğini, sendikacılarımız düşünemediler. Tüm bu çelişkiler ile başlayan ve çelişkiler ile devam eden bu sürecin doğru bitmesi de mümkün olamazdı, olmadı da zaten. Mali protokol görüşmeleri içerisinde sendikalar %13'lük maaş artışı istemesine rağmen, Maliye Bakanı %3,5'lik bir artış önermiştir, sendikaların 102 maddelik özlük haklarına yönelik taleplerinin hiçbirine de Maliye Bakanı olumlu bir yaklaşım göstermemiştir. Protokol görüşmelerinde çetin pazarlıklar sürerken, KTAMS masa etrafındaki güç birliğini bozacağının sinyallerini vermeye başladı ve sendikaların sürece yönelik kendi aralarında yaptıkları toplantılara katılmamayı ve bireysel hareket etmeyi tercih etti. KTAMS'ın bu hareket tarzı diğer sendikalar arasında teslimiyetçilik olarak değerlendirilse de KTAMS duruşundan taviz vermedi ve diğer örgütler ile yaptığı anlaşmayı yok sayarak ortak verilen önerinin dışında maliye bakanlığına öneriler vermeye başladı KTAMS'ın bu davranışı ile, Maliye Bakanlığının bu süreçte sendikaları bir birine kırdıracağının sinyalleri geliyordu. Protokol masası etrafında sendikalar Maliye Bakanı ile mücadele ederken diğer taraftan da KTAMS yetkilileri ile mücadele sürdürmek zorunda kalıyorlardı. Sendikalar bu sorunlar ile boğuşurken hükümet de boş durmadı, Hükümet'in KTAMS'ı yörüngesine alarak memur sendikalarını bölmesi kendi açısından yeterli değildi ve öğretmenleri de bölmeliydi ki protokol görüşmeleri istediği gibi sonuçlandırabilsin. Bu anlayış ile KTÖS içerisinde gizli operasyonlara başladı. KTÖS Genel Sekreteri görüşme sürecinde verdiği demeçlerde, Maliye Bakanlığı ile protokol görüşmelerinin sonuçlanamayacağını ve günün sonunda sendikaların grev dahil her türlü eyleme gidebileceklerini söylerken, KTÖS Yönetim Kurulu sürpriz bir karar üreterek, Maliye Bakanının sunduğu önerileri imzalayabileceklerini açıklıyordu. Bu noktadan itibaren kavga KTÖS Genel Sekreteri ve Yönetim Kurulu arasındaki kavgaya dönüştü. 28 Nisan tarihinde yapılacak olan KTÖS Genel Kurulu tartışmaları, Protokol tartışmalarının önüne geçti. Genel Sekreterin, bazı Yönetim Kurulu üyelerini hükümete teslim olmakla veya hükümetten rüşvet almakla suçlamasına karşılık, bu üyeler de Genel Sekreteri bireysel davranmakla Yönetim Kurulu kararlarına uymamakla suçladılar. 30 Kişilik Yönetim Kurulu içerisinde 11 Kişinin başlattığı bu kavga KTÖS'ün hükümete karşı sürdürdüğü muhalefeti kırmaya yönelik organize bir harekettir. Çok iyi biliniyor ki mesele yalnız protokol görüşmeleri değil, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı gibi toplumu derinden etkileyecek yasalar mecliste beklemekte ve bu yasalar sürekli KTÖS ve diğer sendikaların muhalefeti ile gecikmektedir. Bu süreci çok iyi değerlendiren belli güçler KTÖS'ü bölebilmenin tam zamanı olduğunu biliyorlardı. Nasıl olsa sendikanın Genel Kurulu olacak ve sendika'ya karşı bu güçlerin yapacakları operasyonlar da sendika'nın kendi içinde Genel Kurul'a yönelik bir tartışma olarak algılanacaktı. Bu düşüncelerinde de yanılmadıklarını kabul etmek gerekir. Bir çok örgüt bu gidişe karşı tavır belirlemesi gerekirken, bu gün KTÖS'e yapılanların yarın kendilerine de yapılacağını düşünmeden, sesiz kalmayı tercih edip bu meselenin KTÖS'ün bir iç meselesi olduğunu, soruna taraf olmanın sendikanın Genel Kurulu'na müdahale olacağını düşündüler. Düşündüler mi, yoksa düşünmek zorunda mı bırakıldılar bu da beyinlerde kalacak bir başka soru. Bu toz duman içerisinde, gündem de değişmiş iken, "fırsat ganimettir" zihniyeti ile Maliye Bakanı sunmuş olduğu önerileri imzalayacağını ilan eden sendikaları, metni imzalamak üzere toplantıya çağırır. Beş sendika ile Maliye Bakanı arasında başlayan mali protokol süreci sadece üç Sendikanın imza atması ile sonuçlandı. Maliye Bakanlığı ile anlaşmaya varan sendikalardan KTAMS üyesine karşı değil de hükümete karşı olan yükümlülüğünü yerine getirmenin gururunu yaşıyor. KTÖS bölünmelere devam ediyor, KAMU-İŞ ise "ben bu anlaşmaya imza attım ama onaylamıyorum, sadece işçiler için toplu sözleşme yapabilmem için bu Protokol' ün bir an önce bitmesi gerektiğini düşünüyorum o yüzden imzaladım" diyor. Diğer iki sendika KTOEÖS ve KAMU-SEN ise bu anlaşmaya imza atmayarak, eylem sürecine girebileceklerini söylüyorlar. Bir diğer önemli sendika olan KTOEÖS bu sürecin başından itibaren duruşundan hiç taviz vermeyerek, o masanın etrafına sadece üyesinin hakları için gittiğini söylemektedir. KTOEÖS'ün bu duruşu diğer sendikalara da örnek olmalı; üyesi ile Yönetimi tek vücut olarak hareket edebilmeli. Bunu KTOEÖS başarabilmişse diğer sendikalar niye başaramasın? KTOEÖS 13 Nisan tarihinde tüm bu gelişmeleri kınamak adına ve sendikalara karşı başlatılan bu yok etme operasyonuna karşı, örgütlü olduğu tüm orta dereceli okullarda grev ilan ederek, bir de miting düzenlemiştir. Çok iyi bir katılım ile hem grevi hem de mitingi tamamlayan KTOEÖS'na Protokol görüşmelerinde yetkisizdir gerekçesi ile görüşmelere alınmayan sendikalar da mitinge katılarak destek verdiler. İlerleyen günlerde bu eylemlerin devam edip etmeyeceğini göreceğiz. Çalışanların maaş ve özlük haklarının görüşülmesi adına başlayan bu süreç, Maliye Bakanı'nın masa başında kazandığı zafer ve hükümetin de sendikaları bölmesi ile sonuçlanmıştır. Çalışanların hiç mi kazancı yok bu sürecin sonunda diye bir soru akla gelebilir. Çalışanlar, sendikasını elinden alan bir hükümet ve işveren karşısında ne kazanabilir ki. Bu süreçte hükümete ve işverene, üyesini satan sendikalar var. Bu süreçte sendikasına karşı olan dış müdahalelere ses çıkarmayıp çanak tutan sendikacılar var. Bu süreçte sendikal yaşamı bitirmek isteyenler ve onların işbirlikçileri var. Tüm bunların var olduğu yerde çalışanların ne kazandığını sorgulamak da bu süreç kadar yanlış olur. Çalışanlar sendikalarına sahip çıkma mücadelesi vererek sendikalarını hükümete dolayısıyla da işverenin hizmetine sunmayarak günlük haklarını olsun koruma altına alabilirler. Aksi durumda kazanılmış haklarını kaybetme yanında durumlarının her gün giderek daha da kötüye gittiğini, sömrülmelerinin artarak kötüleştiğini yaşayarak göreceklerdir.