BARBARLIK KOŞULLARINDA 1 MAYIS-2011

Çarşamba, 27 Nisan 2011 Bir sürü barbarlık içinde, küresel bir köye donüşen   bir dünyada yaşıyorsak, modern, uygar ve barışçıl bir ülkede yaşamak mümkün mü? Bir düşünün! Doğu Avrupa ülkeleri dönüştürülürken, Yugoslavya bölünürken, Sovyetler Birliği parçalanırken, ulusların bağımsızlığı, ülkelerin egemenliği ve parlâmenter demokrasi işitilen ilkelerdi. Onlar, kapitalizm ve serbest rekabetin ve bunun artık tarihin sonu olduğunu, çünkü kapitalizmden daha iyisi olmadığını insanlığın ilerlemesinin sonu olduğunu söylediler.

Arap ülkeleri dönüştürülürken, kapitalist olmalarına karşın, bu ülkelerin yaşayacakları biraz daha fazla tarihleri olduğu, onlar için tarihin sonu olmadığı berraklaştı.

İlkeler değişti: İnsan haklarıni, ulusların bağımsızlıklarını ve ülkelerin egemenliklerini ayaklar altına alarak savunma, ve dahası barışçıl protesto hakkı, içinde yaşanılan ülkeyi demokratik yolla dönüştürme, yani barışçıl devrim yapma hakkı  ve devrim yoluyla demokrasiyi elde etme ve demokrasi ortamında yaşama hakkının önü tıkanıyor! 949'da BM'de, Uluslararası İnsan Hakları Deklârasyonu'unun formülasyonu ve sonlandırılması esnasında tüm bu prensipler tartışılırken, tüm sosyalist ülkeler bu hakların  ve konuşma özgürlüğünün ele alınış şekline itiraz etmişlerdi. Eğer okuyucu bu tartışmaları incelerse (web sitesine bakınız:http://www.st-cyprus.co.uk/webgazette_tr/index.php?option=com_content&task=view&id=1321&Itemid=1) bu emperyal güçlerin tüm bu ilkelerle bağıntılı akıllarında gerici ve emperyal siyasetleri çerçevesinde  gizli niyetleri olduğunu anında fark edecektir. Bu prensipleri savunmuyorlar, ayaklar altına alıyorlar. Fakat bu günlerde bu ilkelerin savunulması için savaşa gidiyorlar?  

Tam da öyle.

 1951'de Sovyetler Birliği diğer uluslara karşı savaş yapmanın ve savaş propagandası yapmanın insanlığa karşı suç olduğunu deklere eden bir yasa geçirmişti (bakınız: Savaş ve Barış: http://www.st-cyprus.co.uk/webgazette_tr/index.php ). Yukarıda bahsedilen ilkeleri savunma adına -ki savunmuyorlar- daha yüce bir ilkeyi, barışçıl koşullarda yaşama hakkını, savaşı yasaklama hakkını, herkesin tüm savaşlara son verme ve tüm savaşların nedenlerini yoketme hakkı ve görevlerini çiğnemektedirler.

Tam da Evrensel İnsan Hakları Deklârasyonu'nu baltaladıkları gibi,  tam da savaşları yasaklamayı reddettikleri gibi, barışı yoketmek, insanlığın daha iyi şartlara, halk demokrasisine, daha da fazla demokrasiye, yer yüzünden açlığı ve susuzluğu ortadan kaldırmaya  geçişi  yoketmek yollarından çıktılar.

Dünyanın bugünkü yöneticileri iktidarda kaldıkları ve bu iktidar için kendi aralarında kavga ettikleri sürece tümümüz acı çekeceğiz.

Her ne kadar da günümüzde barışımızı, medeniyetimizi, uygarlığımızı elde edebileceğimizi zannetsek de ve karnımızı doyurabileceğimizi ve susuz kalmayacağımızı zannetsek de,  bu geçici bir aldanmadır- ve daha doğrusu hem de insanlık dışı bir aldanmadır. 

Günümüz yönetenleri ülkelerimizdeki yoksullardan kendilerini korumak için ülkemiz içinde kendi evlerini, işyerlerini, iyice korunabilen sitelerini kurdular, ve dünyanın geri kalanlarına ilişkin olarak da bize aynini yapacaklarını sanıyoruz. İyi de, onlar bundan yararlanmayacaklarsa bunları niye yapsınlar ki? Ve nasıl yapabilirler ki? Küresel bir köyde yaşıyoruz ve küresel ilişkileri durdurmanın tek yolu gericiliktir. Bu onlar için de  zordur, hemen hemen imkansızdır da. Nüfusun ve eşyaların küresel  değişimini (değiş-tokuşunu) durdurmanın tek yolu savaş yapmaktır, bu yeni bir dünya savaşı sırasında yapılabilir. Ve güçlü ülkelerin kendi aralarında bir daha savaşa girmelerine izin verilirse hangi silahları kullanacaklarını hepimiz biliyoruz.

Savaş ve savaş propagandası yapmanın insanlık düşmanı suç olduğu herkese malumdur! Savaş suçları yoktur, savaşın kendisi suçtur! Biz halklar olarak ilerlemekten, kendimiz ve tüm dünya insanlığı için insani koşullar yaratabilmek için doğrudan demokrasiye ilerlemekten başka seçeneğimiz yoktur.

Şimdi, herkesin hemfikir olduğu görülmektedir ki, istersek işleri barışçıl şekilde değiştirebiliriz ve biz halk, çoğunluk, olduğumuza göre, herşeyi daha iyiye  değiştirmek  gerçekten bize kalmıştır. Bunu böyle yapmazsak, bir parti inşa edip seçimleri kazanarak doğrudan demokrasiyi hayata geçirmezsek, savaş yapıcıların yönetmesine izin verirsek, kibar bir tanımla  bizler suçlu oluruz.

Hep birlikte haykıralım: Bunu yapmak zorundayız ve yapacağız da!

Doğrudan Demokrasi (Komünist) Partisi