KAR, KİRA, FAİZ, VERGİ, SİGORTA PRİMİ VE ÜCRET

ASGARİ ÜCRET

Asgari Ücret Komisyonu toplandı. Asgari ücretin miktarı üzerine bir karara varılacak. Belki de bu satırlar baskıya girdiğinde karanın vermiş de olur.

İşverenler asgari ücreti artırmanın yolu olarak asgari ücretin vergiden muaf tutulmasını öneriyorlar. Demelerine göre o zaman işçiye verdikleri ücretin tümü işçiye gedeceğinden, işçinin eline daha çok para geçecek, asgari ücret artışı böylece sağlanacakmış.

Kuzey Kıbrıs’ın patronları büyük komedyen vesselam. Ama sadece onlar değil, tüm dünyada öyledir patronlar. Aslında söz konusu olan konu komik bir konu değil. Tüm işçileri ve onların ailelerini doğrudan ilgilendiren, onların yaşam şartlanın belirliyen bir konu.

Vergilerle ilgili patronların yaklaşımını ele almadan önce, patronların ücretlerle ilgili yaklaşımını ele alalım.

Her insanın yaşayabilmesi için minimum bir yiyecek-içecek miktarına, sağlığına zarar vermeyecek bir konuta ve giyim eşyasına ihtiyacı vardır. Bunlar asgari ve mutlak ihtiyaçlardır. İşçilerin bir nesil olarak varlıklarını sürdürebilmesi için kazançlarının sadece kendileri için değil, aynı zamanda aileleri içinde bu asgari mutlak ihtiyaçları karşılayabilmesi gerekir. Halbuki kapitalizm, onun “pratiksiyeni” olan burjuvalar, bu mutlak olarak gerekli minimum kazancı bile işçilere çok görürler. Kapitalizmin kanunlarından birisi işçilerin ücretlerini bu asgari-mutlak ihtiyaçların karşılanmasını mümkün kılacak kazanç seviyesinden de aşağıya çekmek eğilimidir. Bu tüm dünyada böyledir. Kıbrıs’ta bu böyledir, Türkiye’de bu böyledir ve dahası İngiltere’de de bu böyledir. Böyleydi değil, böyledir.

Kıbrıs’ta işçiler, tavuk kümesi benzeri işçi evlerine istif ediliyorlar. Bazıları sokaklarda, tarlalarda çalılardan yaptıkları çadırlarda kalıyorlar. Bu onların sağlıklarını doğrudan etkiliyor, yaşamlarını kısaltıyor. Bunun aynısı İngiltere’de de söz konusudur. Sokaklar evsiz ve işsiz işçilerle dolu. Milyonlarca işçi ailesi rutubetli yıkık dökük evlerde yaşıyorlar. Evlerinin içi yaşamak için gerekli malzemelerden yoksun. Yiyecekler kısılıyor. Çocuklar okullara kahvaltısız gidiyor. Yani patronlar sadece Kıbrıs’ta ve Türkiye’de değil, İngiltere’de de işçilere bir insanın ve ailesinin yaşaması için mutlak gerekli olan asgari kazancı çok görüyorlar. Kapitalizm budur. Her yerde böyledir. Çok Türkseverdir. Türk’ü böyle yaşatır. Çok müslümandır: müslümanı böyle yaşatır. Çok İngilizdir: İngilizi böyle yaşatır. Çok Hıristiyandır: hıristiyanı böyle yaşatır. Çünkü işin sonunda patron patrondur ve patrondan işçiye dost olmaz. Patron patrondur ve işçiye insanca yaşamayı çok görür.

Nedenine geleceğiz.

Asgari ücret denilen şey ise bu yukarıda değindiğimiz asgari minimumdan daha fazla kazanç gerektirir. Asgari ücret yukarıda değindiğimiz insanların biyolojik olarak varlıklarını sürdürebilmelerine ek olarak onların sosyal varlıklar olarak, içinde bulundukları toplumun sosyal nimetlerinden de faydalanabilmeleri için belli bir kazanç talep eder. Sinemaya gidebilmek, gazete-kitap alıp okuyabilmek, tatile gidebilmek, televizyon seyredebilmek, dışarıda dolaşırken şart olandan daha iyi giysiler giyebilmek... Asgari ücret bunları ve bu günlerde çocukların okul masraflarını ve bunlar yanında kurs masraflarını da karşılayabilmelidir. Doktor ve ilaç masrafını da karşılayabilmelidir. Vb. vb.

Gel gelelim, göz var nizam vardır, bugünkü 137 milyonluk asgari ücretle geçtim bunlardan, işçilerin daha önce ele aldığımız asgari yaşam şartlarının, biyolojik yaşam şartlarının bile tatmini imkansızdır. Yani bizim patronlar asgari ücreti tesbit ettiklerinde ve bu miktarı bazı sendika şefleri kabullendiklerinde onlar işçilere ve ailelerine normal ömürlerini sürdürebilmelerini mümkün kılan bir kazanç miktarını bile çok görmektedirler. Onlar işçileri erken mezara göndermektedirler.

Siz mi Türksünüz baylar? Ne yapalım siz Türkseniz. Bize karşı tavrınız sorunun Türklük sorunu değil patron işçi sorunu olduğunu iyice ispatlamaktadır. ‘Vatan millet Sakarya’ ile bizim karnımız, çocuklarımız karın doymuyor. Onların hastalıklarına ilaç ve doktor olunmuyor. Onların okuluna defter kitap alınmıyor. Onların ömrü uzamıyor- kısalıyor. Sizin her tarafınız Türk ve müslüman olsa ne yazar. Biz işçiyiz, siz patron. Siz bizim ve çocuğumuzun kanına susamışsınız. Sizin Allahınız da milletiniz de Para.

Tekrarlayalım. Kapitalizmin temel eğilimi ücretleri mutlak gerekli miktarın bile altına çekmektir. Kapitalistlere müsade edildiği oranda olan da budur. Bu yöndeki gelişmeyi önleyecek tek faktör de işçilerin örgütlü, sendikal mücadelesidir. Bu mücadele olmamış, bu mücadele verilmemiş ücretler aşağılara doğru çekilir.

İşte bu mücadelede asgari ücret tespiti çok önemli bir noktayı oluşturur. Sadece asgari ücret üzerinden maaş alan işçiler için değil, tüm işçiler için. Çünkü patronlar tespit edilen asgari ücreti mihenk taşı olarak kullanıp bu miktardan daha yüksek olan ücretleri aşağılara çekmeye çabalar. Asgari ücret ne kadar düşük tutulursa, asgari ücretten yüksek olan diğer ücretler de o kadar düşük tutulabilir. Asgari ücret tespiti kavgası tüm işçilerin—ve de memurların—ortak kavgasıdır. Bu ücret tespitine karşı kayıtsız duran işçi kesimleri ücret tespiti sırası kendilerine geldiğinde zararlı çıkacaklardır. Tüm işçi ve memurlar asgari ücret tespit komisyonunda tespit edilecek olan asgari ücretin bir işçi ailesinin hem biyolojik hem de sosyal olarak tüm gereksinimlerini karşılayacak seviyede tespitini garanti altına almalıdırlar. Bunun için gerekirse genel grevler düzenlemelidirler. Yoksa bu işten tüm işçiler—ve memurlar (bu arada polisler ve subaylar da) zararlı çıkarlar.

Asgari ücret komisyonu toplanırken KTÖS ve KTAMS ne yapıyor arkadaşlar? Seslerini duyamadık doğrusu? Kendi mezarını kazıyor dersek yanılmayız her halde!

İyi ama kapitalizm niye ücretleri işçilerin biyolojik olarak bile ihtiyaçları olan asgarinin de altına doğru çekme eğilimi taşımaktadır. Niye böylesine rezil kepaze bir sistemdir ve kapitalist sitemi hayata geçiren burjuvaları böylesine rezil kepaze, barbarlar durumunu sokar?

Dünyanın neresinde olursanız olun para paradır. İster dolar olsun, ister Mark, İster Türk Lirası ister İtalyan Lirası isterse de Kıbrıs Lirası. Para paradır ve para işçinin-köylünün emeğidir. Para demek işçi emeği demektir. Başka birşey değildir.

Fabrikalarda, tarlalarda, evlerde sokaklarda... işçiler üretirler ve üretmek için iş güçlerini harcarlar, emek verirler. Ve işte para bu emeği temsil eder. Başka bir şeyi değil.

Kapitalist düzende bu para işçilerle patronlar arasında bölüşülür. İşçilerin payına düşen ücret denilen kesimdir. Kâr, kira, faiz, vergi tüm bunlar da patronların payına düşen kesimdir. Yani onların el koydukları işçi emeğine verilen adlardır.1

Kâr, kira, faiz. Bunlar kapitalistlere ve toprak sahiplerine gider. Vergi de kapitalistlerin ortak örgütleri olan kapitalist devlete. Bu açık. Daha doğrusu eskiden çok açıktı. Kapitalist kâr, faiz, kira toplar ve devlete vergi verirdi. Devlet de topladığı yergilerle ülke içinde işçilerin isyanlarını bastırır ve ülke dışında da ülkeyi korurdu. Böylece de kapitalistler işlerini görürdü. İşçileri sömürürdü. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra işler biraz karıştı. Bir yandan devlet ortak burjuva örgüt olarak ve üretim büyük yatırımlar gerektirdiği için bizzat kendisi bir kapitalist müteşebbis olarak kâr, kira ve faiz toplamaya başladı, diğer yandan da yine devlet sosyal devlet olmaya zorlanıp toplanan vergilerin bir kısmı okul, hastane gibi işçilerin de kullandığı işlerde harcanmaya ve hem vergiler hem de patronlar ve işçilerden toplanan sigorta primleriyle birlikte işçilere işsizlik parası ve tekaütlük parası verilmeye başlandı.

Son dönemlerde, bilhassa Sovyetler Birliği iyice çöktükten beri, kapitalistler işte bu vergilerin işçiler tarafından da kullanılan kesimi ve sigorta pirimi miktarını azaltma siyaseti uyguluyorlar. Devlet elini ayağını her şeyden çeksin diyorlar. Böylece verdikleri vergi ve sigorta primi üzerinden işçilere aktarılan para miktarını azaltmak istiyorlar. Bununla bağıntılı bir kaçınılmaz gelişme olarak devletin işçiler için harcadığı, hastane, okul, işsizlik parası gibi paralar sürekli azaltılma eğilimini gösteriyor. Bilhassa da işsizlik parası. Yani vergiler ve sigorta primleri üzerinde işçi sınıfına aktarılan para miktarı, kendilerinin işsiz bıraktıkları işçi sınıfı kesimi de dahil olmak üzere, işçi sınıfına harcanan, işçilerin ürettiği paradan işçilere düşen miktarı azaltmak istiyorlar ve azaltıyorlar. Devlet yeterli vergi toplayamayacak. Toplanan vergi silahlanma vb. için harcanacak. Devlette para olmadığı için de işçi sınıfı için harcanan para miktarı kısılacak.

Vergiler iki türdür. Doğrudan ve dolaylı. Birinci tür vergiler belki bir dönem işçinin cebindeki parayı çekip alır. Ama işçiler ellerine geçen para miktarına baktıkları için doğrudan vergiler işçileri o kadar çok alakadar etmez. Kes kesebildiğin kadar kardeşim. Ben bana yeterli net ücreti düşünürüm. Vergi, doğrudan vergi doğrudan patronlar arası bir sorundur. İşçiden çalınan emeğin patronlar arası nasıl bölüşüleceği sorunudur. Asgari ücreti vergiye tabi tutsan ne yazar, tutmasan ne yazar. Bizi ilgilendiren brüt değil, net asgari ücrettir. Vergi miktarını kendinizle devletiniz arasında halledin. Bu arada işçiler olarak bizim talebimiz, bolca vergi kesin ve bolca tüm halk için harcama yapın, okul, hastane vb. yapın olmalıdır. Vergilerin azaltılması için kafa patlatan sendikacının kafasından zoru olsa gerektir. Sorun vergi miktarı değildir. Sorun toplanan verginin nelere harcandığıdır. Ne kadar çok vergi toplanır ve bunlar ne kadar çok işçiler için harcanırsa o kadar iyidir, bir şartla ki bizim ücretlerimizde bir azalmaya yol açmasın. İşte bu noktada ikinci vergi türü olarak dolaylı vergiler, KDV’ler son dönemde devletin gözde vergisi olmuştur. Bu vergi türü doğrudan işçi sınıfını etkileyen ve çoğunluğunu işçi sınıfının ödediği bir vergidir, ücretinden ödediği bir vergidir ve ücreti azaltmak, düşürmek için kullanılan bir vergi türüdür. Net ücreti görmek kolaydır, brüt ne olursa olsun, vergi ne olursa olsun. Ama KDV’yi görmek kolay değildir ve ücretleri tırpanlamakta kullanılmaktadır. Tıpkı ücretler tespit edildikten hemen sonra devreye sokulan vergi artışları gibi. Gel gelelim tüm bunlar son tahlilde işçilerin mücadele gücü ve yeteneğiyle bağıntılı gelişmelerdir. Sen doğrudan veya dolaylı vergileri artırıp benim net ücretimi düşürürsen ben de bu kayıplarımı geri almak için greve gitmesini bilirim diyebilecek işçi sınıfı örgütlenmesi meselesidir.

Biz vergilere karşı vurdumduymaz mıyız? Evet. Bizim net ücretimiz korunduğu ve sürekli olarak yaşam şartlarımızı yükseltecek şekilde arttığı oranda vergilere karşı vurdumduymazız. Sizin vergileriniz sizin sorununuzdur. Bizi ücretimiz ilgilendirir baylar. Vergi sorununuzu kendi aranızda hallediniz.

Biz vergilere karşı vurdum duymaz mıyız? Hayır. Her bir kuruş vergi, tıpkı her bir kuruş kâr, kira ve faiz gibi bizim emeğimiz; bizim alın terimizdir. Bu vergilerin nasıl harcanacağı konusu bizi doğrudan ilgilendirir. Vergiler ve sigorta primlerinin harcanış tarzı bizi doğrudan ilgilendirir. Vergiler silahlanmaya, savaşlara, sanayide olsun tarımda olsun, ticarette olsun, bankada olsun burjuvalara aktarılmamalıdır. Bizim ihtiyaçlarımızı karşılamak için, hastane, okul, sağlık evleri, tekaütlük maaşı vb. için harcanmalıdır. Tabii ki bu vergilerin burjuvaların devleti tarafından bizim yararımıza ve verimli bir şekilde harcanması imkansızdır. Biz çok sivil ve asker bürokrat tanırız onun bunun ve devletin malına el koyup köşeyi dönmüş olan. Herifin maaşı beş kuruş, çalımından yanına varılmıyor. Nereden buldun sen bunu? Bizim vergilerden. Bir de üstüne üstlük sigorta primlerini bile cebe atmaktan çekinmiyorlar.

Her halükarda bizim kavgamız sadece vergi kavgası değildir. Kâr da bizden çıkıyor, kira da, faiz de ve vergi ve tüm sigorta primleri de. Patron payı olan sigorta primi de bizden çıkıyor.

İşçi ve memur sendikaları asgari ücretin bir işçi ailesinin sadece biyolojik değil, sosyal ihtiyaçlarım da karşılayacak seviyede tespit edilmesi için canla başla çalışmalılardır. Bu tespitte net ücreti dikkate almalıdırlar. Net ücretten anlaşılan doğrudan vergi ve sigorta primi kesildikten sonraki net ücret diye bilinen kesim olmamalıdır. Sendikalar dolaylı vergilerin, KDV’nin işçilere ne kadara patladığını da tespit edip bu miktarı da brüt ücretten düşüp net ücreti böylece tespit etmelidir. Ve böylece elde edilen ücret işine uygun gerçek bir asgari ücretten yüksek bir ücret olmalıdır.

Ekonomist Mustafa Baturalp arkadaşın asgari ücret bazında söyledikleri hoş şeylerdir. Gel gelelim M. Baturalp arkadaş bir ekonomist olarak 180 milyonun gerçek bir asgari ücret olamayacağını bilecek durumdadır. En düşük devlet memuru maaşı olan 300 milyonun da buna yetmediğini bilecek durumdadır. Mustafa Baturalp arkadaş KTÖS ve diğer sendikalarla bir araya gelip gerçek bir asgari ücretin miktarının ne olduğunu, KDVleri unutmadan hesaplamalı ve bu ücret miktarı patronlar ve çok Türksever KKTC hükümetinden ve Cumhurbaşkanı Denktaş’tan alınmalıdır.

Hak verilmez alınır.

İyi ama niye olmasın? Cumhurbaşkanı Denktaş çok Türkseverdir. Bakarsın verir. Ver ver. Verme diyenin canı cehenneme. Vermeyenin de...

Kıbrıs’ta Sosyalist Gerçek, Siyasi Gazete, Temmuz 2000, Yıl 5, Sayı 53, s.3-5.

1 Bizim aklı evvel müslüman patronlar faiz Kuran’da haram olduğu için faizsiz iş yapma yolları arıyorlar: Mesela? Mesela ev satmak için borç verip de verilen borçtan faiz alacaklarına, evin fiyatını borç alınacak miktardan diyelim ki 10 yıllık kirası kadar daha yüksek biçiyorlar, o miktarı evin fiyatının üstüne koyup evi o yüksek miktardan satıyor ve borcu faizsiz olarak 10 yıla bölüp geri alıyorlar. Hani İngilizler der ya “if there is a will, there is a way” (niyet varsa, yolu da var). İster faiz adını tak, ister kâr, ister yüksek fiattan satıp faizsiz ödeme yaptırt, isterse faiz deme kira de, hepsi de aynı şeydir: işçinin emeği. İşçinin emeğine el koyuyorsun. Ve de dahası, kapitalizm faizsiz olamayacağı için adını değiştirsen de fazladan aldığın para esasta faizin ta kendisidir: İsterse dünyanın en bilge hocaları aldığın fazladan paranın faiz olmadığı konusunda sana allı pullu fetva yazsın. Faiz faizdir. Kurarsan bir kocaman ve hata küçük bir kapitalist şirket, kâr, kira, faiz ve vergiyi işçinin sırtından alıp cebine atmaktasın. Sayın müslüman iş adamı gardaşım; faizcisin, faizci. Faizcilikten kurtulmanın tek yolu var: komünizm. Gerisi yalan ve yalancılık. Yalancıların, sahtekarların ve de faizcilerin gideceği yer de cehennem.