Pazartesi, 05 Eylül 2011
Yoldaşlar,
Ülkemiz bir adadır ve dört tarafı Deniz'lerle kaplıdır. Adamızın emekçi insanı Deniz'ini bilir ve sever. Deniz'e dalmayı severiz biz. Bu adada Deniz'e dalmayan hiçbir vatandaş kalmayacak. Ne Güneyde ne Kuzeyde. Akdenizin en büyük ve kücücük bir adası olan Kıbrıs'ta, Türkiye'nin devrimci önderleri olan Deniz Gezmiş'i, Hüseyin İnan'ı ve Yusuf Aslan'ı Türkiye'yi Amerikan emperyalizmine peşkeş çekmiş olan vatan hainleri tarafından 6 Mayıs 1972'de asılmalarının 29. Yılında anmak için burada toplanmış bulunuyoruz. 1968 Kuşağı, 1971 çıkışlarında Deniz, Yusuf ve Hüseyin önderliğinde THKO'yu, Mahir önderliğinde THKP-C'yi, Kaypakkaya önderliğinde TKP-ML ve TİKKO'yu kurdular. Mayıs günleri onların katledilişini simgeler. Burada, sadece Deniz, Yusuf ve Hüseyin'I değil, Mahir ve Kaypakkaya'yı da anmaktayız. Sadece onları değil, onların onlarla birlikte veya önce ve sonra katledilen yol arkadaşlarını da anmaktayız. Sadece onları da değil, Türk burjuvazisinin Türkiye Cumhurriyetini kurduğu günden bugüne onun, ve onun iç ve dış müttefiklerinin kanlı iktidarına karış savaşmış ve katledilmiş tüm devrimcileri de anmaktayız. Sizleri Türkiye'nin katledilmiş tüm devrimcilerini anmak için bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum. Saygı duruşu sonrası: Uyan artık uykudan uyan uyan esirler dünyası zulme karşı hıncımız volkan bu ölüm dirim kavgası. Anıları mücadelemizde yaşıyacak. Yoldaşlar, Şehit edilmiş tüm devrimcileri andığımız bu toplantıda niye Deniz, Yusuf ve Hüseyin, ve giderek Mahir ve Kaypakkaya'nın adını zikretmekteyiz. Niye tüm devrimci yoldaşlarımızın adını zikretmiyoruz da onların adını zikrediyoruz. Kürdistanı'ın dağlarından tutunuz, Türkiye'nin dağlarında, ovalarında, köy, kasaba ve şehirlerinde, karakol ve hapishanelerinde katledilmiş herbir devrimci yoldaşımız bizim canımız çiğerimizdir. Onların acılarını hissetmemez mümkün değildir. Onların hepsini sevgi ve saygıyla anıyoruz. Onların yaşamlarını, mücadelelerini her fırsatta tüm yeni devrimci yoldaşlarımıza anlatmayı sadece yeni yoldaşlarımızın devrimci ruhunu canlı tutmak için değil, yoldaşlarımızı hatırlmak için yapıyoruz. Ama Deniz, Yusuf, Hüseyin, Mıahir ve Kaypakkaya adları başka bir özelliğe sahip. Onlar 1968 kuşağının genç önderleri, onlar 1971 atılımının üç önemli siyasi eğilimin önderleri. Tüm devrimciler kutsaldır. Devrimci önderler, katledilen devrimcilerin önderleri, bu kutsallığın ve devrimcilerin temsilcileridir. İşte bu nedenle devrim şehitlerimizin tümünü böylesi önderlerin nezdinde anarız. Bugün yaptığımız da budur. Yoldaşlar, Türkiye'nin ekonomik yapısı pek çok değişik ekonomik yapılanmalara sahiptir, dolayısıyla da pek çok değişik sınıfların varlığına yol açmaktadır. Bu ekonomik yapılanma kapitalist yönde sürekli bir değişime uğramakta, buna bağlı olarak yeni toplumsal kesimler ortaya çıkmakta, bireyler bir sınıftan başka bir sınıfa savrulmaktadır. Sürekli artan tek sınıf işçi sınıfıdır ve onun ve diğer sınıfların iş ve yaşam konumları çok kötüdür. Bu durum da kaçınılmaz olarak Türkiye'yi yöneten burjuvazi, onun iç ve dış müttefikleri ile ezilen çeşitli toplumsal kesimler arasında sınıf mücadelesini doğurmaktadır. Bu mücadelenin ne kadar kanlı şekillere büründüğünü bugün sayıları onbinleri bulmuş olan devrim şehidi yoldaşlarımızı andığımız için iyi biliriz. Ayrıca, Türkiye çok uluslu bir ülkedir. Burjuvazinin iktidarı şartlarında çok uluslu ülkelerde hakim ulusun hakim olmayan ulusu ezdiği, ezilen ulusların da kurtuluşları için mücadeleye giriştikleri de hepimizin malumudur. Milli mücadele de sınıf mücadelesidir. Bu sınıf mücadelesi, ezilen sınıfların çeşitliliği ve sürekli alt üst oluşu nedeniyle çeşitli siyasi akımlara yol açmaktadır. Açacaktır da. Marksizm bize toplumsal gelişmeleri, toplumdaki çeşitli sınıfsal eğilimleri, bunların siyasi yansımalarını olduğu gibi ele almayı öğretiyor. Bilimde ön yargıya yer yoktur. Marksizm ile de sosyalizm bir bilim haline gelmiştir. Burada ön yargıya yer olamaz. Bu sınıf mücadeleleri sadece çeşitli siyasi akımlara yol açmaz. Bu akımların örgütlerinin ve temsil ettikleri sınıfların kendilerini içlerinde buldukları somut şartlarda birbir çeşitliliğiyle sınıf mücadelesinin çeşitli türlerine de yol açar. Çeşitli mücadele türlerine yol açar. Hangi önderlerin hangi mücadele türlerini önerdiğine, hangi örgütlerin ne tür mücadele çeşitleri geliştirdiklerine, bu mücadelelerine hangi sınıflardan taraftar toplayıp, siyasi önerileriyle hangi sınııfların çıkarlarının sözcülüğünü ettiklerine somut olarak, ön yargılardan arınmış olarak bakmak lazımdır. Bazı yoldaşlar şu veya bu mücadele türüne doğru veya yanlış mücadele türü olarak yaklaşmaktadırlar. Bu yaklaşımların da Marksizm adına ileri sürmektedirler. İşçi sınıfın temsilcisi, komünizmin temsilcisi olarak bu yaklaşımı öne sürmekteler. Mesela, Kürt milli hareketi Ağustos atılımı adını verdiği 1984 Ağustos'unda gerilla savaşını başlattığında hemern hemen tüm Türk ve Kürt veya Türkiye sol hareketi bu atılımın yanlışlığı üzerine yazıp çizdi. KSG olarak biz öyle yapmadık. Biz olaya Kürt ulusunun içinde bulunduğu şartları inceleyerek yaklaştık ve şu sonuca vardık. Bu gerilla faaliyeti Kürt ulusunun ulusal kurtuluş hareketini başlatma, esas olarak köylü bir ulus olan Kürt ulusunun saflarında köylülerin gerilla savaşını başlatma çabasından başka bir şey değildir. Bu savaşın yayılması için tüm şartları Türk burjuvazisi Kürt ulusun ezerek hazırlamıştır. Bu mücadelenin ne kadar başarılı olup olmayacağını ileride göreceğiz. Bu hareketin başarız olursa bunun en büyük nedeni Türkiye komünist hareketinin beceriksizliği, işçi sınıfını örgütleyerek bu hareketin yardımına gelmekte gecikmesi olacaktır. Bu gün bilmekteyiz ki, Kürt köylülerinin gerilla faaliyeti, Kürt ulusunun en fedakar ve en aydın kesimlerinin önderliğinde gelişen bu gerilla faaliyeti belli bir aşamaya gelmiştir. Belli başarılar elde etmiştir ve eğer bugün bir tıkanıklık yaşanıyorsa, bunun en önemli nedeni Türkiye Komünist hareketinin, onun örgütlemekle yükümlü olduğu işçi sınıfı hareketinin zayıflığıdır. Bu noktaya neden değindik. Çünkü mesala, Kaypakkaya'nın köylülerin gerilla mücadelesini örgütleme çabası daha sonraki değerlendirmelerde yanlış bir mücadele yöntemi olarak ilan edilmiştir. Halbuki Kürt ulusal kurtuluş hareketi bu mücadele türünün ne eski, nede yanlış bir mücadele türü olmadığını ispatladı. THKO ve TDKP-C'nin 1971'lerde önerdikleri şehir gerillası yöntemlerinin yanlışlığı üzerine de çok şeyler yazılmışdır. Biz bu değerlendirmelerin de yanlışlığının pratik içinde ispatlanacağı görüşündeyiz. Nasıl ki 1905 devrimi öncesi Barikat yöntemi yanlış görülüyordu ve fakat devrimin gelişmesi barikat yönteminin dahala daha kullanılabilir bir yöntem olduğunu pratikte gösterdi, biz de devrimlerin çeşitli mücadele yöntemleri sergileyeceği, bunların arasında şu anda bizim düşenemediğimiz yöntemler olduğu gibi, eskimiş ve kullanılamaz varsaydığımız yöntemlerin de tekrar kullanılır hale geleceğini göreceğimiz kanısındayız. İşçi sınıfının nasıl örgütleneceği, ne tür mücadele yöntemleri geliştireceği kendi başına bir konudur. Ama işçi sınıfının toplumun tüm sınıflarının mümcadele yöntemlerini incelemesi, kavraması ve tüm ezilen sınıfları aynı hedefe vurmak için etrafına toplamayı becermesi gereklidir. Bu görev de çeşitli mücadele yöntemleri horlanarak, çeşitli sınıf ve örgütlerin çeşitli mücadele tarzları hor görülerek yerine getirilemez. İşçi sınıfı ve komünistler bu mücadele türlerini incelemeli, onları anlamalı ve onların vurucu etkisini bir merkeze yoğunlaştırıp burjuvaziyi devirmenin aracı olarak kullanmalıdır. Başka türlü bir yaklaşım güçlülüğe değil, güçsüzlüğe yol açar. Komünistler işçileri örgütlemeli ve devrimci durum günlerine hazırlamalıdır. İyi ama varoşlar patlarsa, hatta ve hatta burjuvazi tarafından proveke edilerek patlatılırsa ne olakcak? Şehir gerillası mücadele türü ortaya çıkmayacakmı? Biz çıkacağı kanısındayız. Komünistler işçileri örgütlemeli ve devrimci durum günlerine hazırlamalıdır. İyi ama köylü bir ulus olarak Kürtler isyan etmiyeceklermi? Ederlerse ne olacak? Köy gerillası mücadelesi türü ortaya çıkmayacakmı? Çıkmadı mı? Bugün yarın, yoksul köylüler toprak talebiyle, ekmek talebiyle ayaklanıp aynı mücadele türüne sarılamazlarmı? Sarılabilirler. Komünistler tabii ki her şeyden önce işçi sınıfını örgütlemek zorundalar. Ama onlar çalışmalarını sadece işçi sınıfı ile kısıtlayamazlar. Diğer sınıfları da örgütlemek ve işçi sınrfına diğer sınıfların ne tür taleplerle ne tür mücadele yöntemleri geliştirdiklerini anlatmak zorundadırlar. Yoldaşlar, 68 Kuşağı, Türkiye'nin Tür burjuvazisi tarafından Amerikan emperyalizminin yarı-sömürgesi konumuna iyice yerleştirildiği, bu olgunun iyice su yüzüne çıktığı ve Amerikan emperyalizmine karşı ezilen ulusların mücadelelerinin Dünyanın dört bir tarafında patlak verdiği bir dönemin kuşağıdır. 68 Kuşağının gençlik önderleri 1971'de iki yönlü bir sorunla karşı karşıyaydılar. Bir yandan Amerikan emperyalizminin önderliğindeki emperyalist sistemin tutarlı bir parçası haline gelmiş, yarı-sömürge konumuna sokulmuş Türkiye'nin ekonomisi emperyalist büyük güçlerin taleplerinin zorladığı bir çoküntü ile karşı karşıyaydı. Türk büyük burjuvazisi, dış önderleri, dış patronlarının taleplerine uymak ve Türkiye'nin işçi sınıfı başta olmak üzere tüm ezilen sınıflarına karşı bir saldırıyı örgütlemek zorundaydı. Onların bu saldırılarına karşı direnişi toptan yok etmek için darbe de hazırlanmıştı. Topyokün saldırı başlamıştı. Aynı zamanda işçi sınıfı hem burjuva sendikal önderlik sayesinde, hem de Sovyetler Birliğinin hain yönetimi sayesinde bu saldırılara karşı duracak bir durumda değildi. Halbuki saldırı gelmekteydi. Bunu önlemek inmaksızdı. O zaman, işçilerden ve her çeşit ezilen kitlelerden kendilerini tamamıyla kopuk konumda bulan devrimciler, onların önderleri ne yapacaktı?. THKO ve THKP-C şehirlerde savaşı başlatma, TKP-ML ve TİKKO kırlarda savaşı başlatma kararı aldılar. Bu kararların alınmasında Sovyet komünizminin yenilgisinin, komünizmin ideolojisini çarpıtışının, diğer sosyalist olarak bilinen zararlı akımların, milli kurtuluş mücadelelerinin burjuva eğilimlerinin vb. ektisi muhakkak olmuştur. Vardır. Ama tüm bu etkiler atılmak zorunda kalınan adıma ideolojik zemin hazırlamıştır. Daha fazlasını değil. Yoldaşların aldıkları bu kararların, atmak istedikleri bu adımların işçi sınıfının örgütlenmesine yönelmediğini hepimiz biliyoruz. Önderlerin sınıfsal tabanlarından kopuk kendi başlarına giriştikleri eylemlerin ne kadar kahramanca olursa olsun yenilgiye mahkum olduğun da biliyoruz. Önder yoldaşlarımızın yenildiğini ve katledildiklerin de biliyoruz. En tutarlı komünist partiler ve önderlerde dahil hata yapmayan parti ve önder beklerseniz daha çok beklersiniz. Hatalar olmuştur ve olacaktır. Bu hataları ele alırız. Bugün için önemli olan, bu yoldaşlarımizin yer aldıkları sınıf mücadelesinin bugünü açısından önemli olan bu hatalar değildir. Nedir önemli olan? Bugün için önemli olan şey tüm bu yoldaşların çeşitli sınıfların temsilcileri olarak, çeşitli siyasel eğilimler oluşturup, çeşitli mücadele yöntemlerini uygulamış olmalarıdır. Bugünün Türkiyesinde bu yoldaşların takipçisi olarak pek çok örgüt bulunmaktadır. En sağcısından en solcusuna bu yoldaşların takipçisi olan pek çok örgüt vardır. Bu örgütler ve onların örgütlediği kesimler Türkiye'nin ezilen sınıfı ve milletlerini temsil ederler. Onların mücadeleleri sınıf mücadelesidir. Onların mücadelesi ortak düşmana karşı, dış müttefikleriyle birlikte iktidarda olan Türk burjuvazisine karşı verilen sınıf mücadeleleridir. Tüm bunlar, kendi çaplarında, kendi yol ve yöntemleriyle burjuvaziye vurmaktadırlar. Ortak düşmana vurmaktadırlar. Biz Kuzey Kıbrıs'ta bu gelişmeyi çok kısa bir zaman diliminde, dolayısıyla yoğun bir şekilde gözlemledik. Geçen yılkı Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında işçi ve emekçi sınıflar saflarında çalışma yürüten tüm yoldaşlar, partiler, gazeteler ortak bir düşmana, Cumhurbaşkanı adayı olarak Denktaş'a vurdular. En sağcısından en solcusuna hep birlikte bu yapıldı. Ve örgütlü bir birliktelik oluşturalamamasına rağmen çok iyi sonuçlar alındı. Türkiye'de de çeşitli örgütlerde, çeşitli mücadele türleriyle faaliyet yürüten yoldaşlar aynı hedefe vurmaya çalışıyorlar. Onlara ortak hedef gösterilmelidir. Biz seçimler döneminde Cumhurbaşkanı adayı olarak Denktaş'ı, seçimler sonrası ise hükümeti ve seçilmemiş cumhurbaşkanı Denktaş'ı ortak hedef olarak tespit ettik. Şimdi de onlara herkes vuruyor ve vuracak. Türkiye'de de yoldaşlar Cumhurbaşkanı'nı, hükümeti ve MGK'yı ortak hedef olarak ileri sürmelidirler. Herkesin onlara vurmasını sağlamalıdırlar. Açıktırki birlikte vurmanın en iyi yolu bu birlikteliği örgütlemekten, anti-emperyalist birleşik cepheyi kurmaktan geçer. Biz Kıbrıs'ta bunu denedik. Şu anda bu çabamız CTP'li yoldaşların sağcılığı nedeniyle yenilmişe benzer. CTP'li yoldaşlar bize karşı, bizi, bizim elimizdeki bazı konumlardan dıştalıyarak başarılı olmuşa benzerler. Ama bu bir yanılgıdır. Burjuvazi saldırdığında işçi sınıfı saflarında çalışan kişi ve örgütlerin sağcılığına ve solculuğuna bakmaz. Onları tümden temizler. Nede olsa sınıf mücadelesinin mantığını iyi bilir burjuvazi. Yani bir yandan CTP burjuvaziyle işbirliği siyasetinin, kriz yönetimi siyasetinin boş iş olduğunu anlayacak, bu siyasetin kendilerinin de saldırıya uğramasını önlemediğini görecek, diğer yandan bizim de öyle kolay kolay yenilenlerden olmadığımızı idrak edecektir. CTP'ye karşı cepheden saldırı başlamıştır. Birleşik cephenin oluşturulmasının önüne engel olan herkes yenilgiye uğratılacaktır. Kuzey Kıbrıs'ta birleşik cephenin oluşmasını engelleyen saflarımızdaki sağcıları mutlaka alt edileceğiz! Biz Türkiye'de çeşitli siyasi akımların çeşitli mücadele yöntemleriyle mevcut burjuva hükümete, cumhurbaşkanı ve MGK'ya karşı savaşmakta olduklarını, bu kurumlarda odaklaşmış yabancı burjuvaların işbirlikçisi yerli burjuvalara karşı kendi çaplarında bir sınıf mücadelesi yürüttüklerini görüyoruz. Tüm bu mücadeleler kendiliğinden bir şekilde, az veya çok, doğru veya yanlış burjuvaziye vurmaktadırlar. Onun gücünü zayıflatmaktadırlar. Bugün yapılması gereken tüm bu çabaları bir hedefe yöneltmek ve mümkünse bu çabaları bir örgütte, iktidara talip olan alternatif bir örgütte birleştirmektir. Gazetemizin Nisan sayında TÜRKİYE'DE BİRLEŞİK CEPHE ÇALIŞMALARI VE KUZEY KIBRIS DERSLERİ başlıklı yazımızda Türkiyeli yoldaşlara şunları önerdik: "Türkiye'deki yoldaşlarda bunun benzeri kısa ve fakat Türkiye toplumunun ilerlemesi için olmazsa olmaz hedefleri ortaya koyan bir program oluşturmalıdırlar. Bu programın temel maddeleri bizce şunlar olmalıdır; Tüm büyük işletme ve bankaların devletleştirilmesi, tüm büyük toprakların devletleştirilip gerekli olanların topraksız köylülere dağıtılması, iç ve dış borçların yukarıda alınan tedbirler üzerinden silinmiş olması, emperyalist güçlerle yapılmış olan tüm askeri, siyasi ve ekonomik anlaşmaların feshi, ulusların ayrılıp ayrı devlet kurma hakkının tanınması, işçilerin ve tüm emekçilerin yaşam standardını düzeltecek tedbirlerin alınması. Birleşik Cephe hükümetinin iktidara gelir gelmez hayata geçirmesi gereken tedbirler bizce bunlardır. Türkiye'nin alması gereken acil tedbirler bunlardır ve bunları ancak ve ancak bir Birleşik Cephe hükümeti hayata geçirebilir. Dolayısayla, Türkiyenin acil siyasi sorunu bu programı uygulayacak bir Birleşik Cephenin oluşturulup BC hükümetinin kurulmasıdır." Ve devamla, "Türkiye'de kendi örgüt türleriyle birleşik cephe çalışması yürüten yoldaşlar bizce tüm bunlardan şu dersleri çıkarmalıdırlar.
Yoldaşların görüşlerindeki kömünizme ters düşen noktaları burada kısaca ortaya koymak yerine tüm yoldaşları yayına hazırlamakta olduğumuz kitaplarımızı takip etmeye davet ediyoruz. Şimdi birlik zamanıdır. Burjuvazinin devrilmesi ortak noktasında yoğunlaşma zamanıdır. Hem kıbrısta hem Türkiyede.
O halde yaşasın tüm devrim şehitleri. O halde yaşasın birleşik cephe hükümeti. O halde yaşasın komünizm. Kıbrıs'ta Sosyalist Gerçek 2001