MİLLİ MESELE

Milli meselede iki eğilim gözlemlenir. Bunlar şunlardır.

1- Birinci eğilim: bir dünya pazarı ve bir dünya ekonomik sisteminin şekillenmesinin sonucu olarak doğan, milletler arasında daha yakın ekonomik ilişkilere doğru yönelmiş olan eğilim. Bu, çeşitli halkların birleşmesi eğiliminin İÇERİĞİDİR, gelecekteki dünya sosyalist ekonomisinin maddi öncüllerini hazırlayan eğilimdir. Fakat, Halkların karşılıklı bağımlılığı ve ülkelerin iktisadi birleşmesi kapitalizmin gelişmesi boyunca eşit haklara sahip halkların elbirliğiyle değil, daha az gelişmiş halkların, daha çok gelişmiş halklar tarafından baskı ve sömürüsüyle gerçekleşiyordu.

Halkların iktisadi yakınlaşma eğiliminin içinde geliştiği ŞEKİLLER, BİÇİMLER bu eğilime ters düşen şekiller, biçimlerdi. Bunlar şunlardır:

i- sömürge fethi ve yağmalar, ulusal baskı ve eşitsizlik, emperyalist keyfilik ve zor.

ii- 'uygar' ulusların, 'uygar olmayan' uluslar üzerinde uygulanacak egemenlik için kendi aralarında savaşım, vb.

2- İkinci eğilim: emperyalist baskı ve sömürgesel sömürünün sonucu olarak doğan, emperyalizmin zincirlerinden siyasi kurtuluşa doğru, bağımsız milli devletler kurmaya doğru yönelmiş eğilim, halkların birleşmesinin şiddet biçimlerinin bastırılması eğilimi. Bu, birinci eğilimin içinde gelişebileceği, birinci eğilime uygun düşen çeşitli halkların birleşmesi eğiliminin uygun ŞEKİLLERİ, BİÇİMLERİDİR, gelecekteki dünya sosyalist ekonomisinin manevi öncüllerini hazırlayan eğilimdir. Bu ikinci eğilim,

i- ezilen yığınların emperyalist birleşme biçimlerine karşı başkaldırması ezilen sömürgeler ve bağımlı milliyetlerin emperyalist boyunduruktan kurtulma savaşımları anıamına geldiği,

ii- halkların özgürce onanmış bir ittifak temelinde birleşmesini istediği için bir ilerleme eğilimiydi ve yine öyledir.

3- Emperyalizm için bu iki eğilim uzlaştırılamaz çelişmeleri temsil eder çünkü, emperyalizm sömürgeleri sömürmeden onları 'yekpare bütün' çerçevesinde tutmadan var olamaz. Kapitalizme özgü biçimler içinde dile gelmiş bu iki temel eğilimin savaşımı çok uluslu burjuva devletlerin tarihini doldurur. Kapitalist gelişme çerçevesinde sömürge burjuva devletlerin iç buzukluğu ve organik istikrarsızlığı. İşte bu eğilimler arasındaki uzlaşmaz karşıltlık sonucudur. Bu temel karşıtlığın başlıca sonuçları şunlardır: i- bu tür devletlerin içindeki kaçınılmaz çatışmalar, ii- bu tür devletler arasındaki kaçınılmaz çatışmalar, iii- eski sömürge devletlerin yıkılması, ve yenilerinin kurulması, iv- dünya siyasal haritasında yeni bir düzenlemeye yol açan yeni sömürgeler fethi yarışı ve çok uluslu devletlerin yeniden dağılışı.

4- Komünizm için ise, tam tersine, bu iki eğilim bir tek davanın, ezilen halkların emperyalizmin boyunduruğundan kurtuluşunun iki yanıdırlar, çünkü, komünizm halkların bir tek dünya ekonomik sistemi içinde birleşmelerinin ancak karşılıklı güven ve gönüllü anlaşma temelinde mümkün olabileceğini ve halkların gönüllü birliğine giden yolun sömürgelerin 'yekpare' emperyalist 'bütün'den kopmaları, sömürgelerin bağımsız devletlere dönmesinden geçtiğini bilir. Ve Ekim devrimi ispatlamıştır ki, milletler arasında daha yakın ekonomik ilişkilere doğru yönelmiş eğilime tam uyan, ancak karşılıklı güven ve gönüllü anlaşma temelinde mümkün olan halkların bir tek dünya ekonomik sistemi içinde birleşmelerini mümkün kılan tek şekil, kapitalizmin yıkılması, Sovyet düzeninin kurulması ve bu Sovyet düzenlerinin Sovyet Cumhuriyetleri Federasyonu şeklinde birleşmesidir. Milli meselenin gerçek çözümü ancak böylece sağlanabilir ve tarihin gelişme yönü bu yöndür.

  • II - Milli meselenin gelişmesinde üç dönem vardır.

1- Birinci dönem: i- Avrupa'nın Batısında: İngiltere (İrlanda hariç), Fransa, İtalya, ve kısmen Almanya'da feodalizmin yıkılması ve bireylerin uluslar içinde birleşmesi dönemi. Burada, bireylerin uluslar içinde birleşmesiyle merkezileşmiş devletlerin ortaya çıkışı aynı döneme rasladı. Bu, ulusların gelişmeleri içinde devlet biçimlerine büründüğünü gösterir ve bu devletler içinde önemli sayılabilecek ulusal gruplar bulunmadığından bu devletlerde ulusal baskıda yoktur.

ii- Avrupa'nın Doğusunda: Avusturya-Macaristan, Rusya'da: kapitalist gelişme yoktu, kapitalizm doğuş halindeydi ama, Türklerin, Moğolların ve öteki Doğu halklarının istilalarına karşı, bu istilaları durdurabilecek merkezileşmiş devletlerin kurulması gerekiyordu. Burada, merkezi devletlerin oluşması, bireylerin uluslar içinde birleşmesi sürecinden daha hızlı olduğundan, ulus haline gelmeden tek bir devlet içinde yer alan birçok ulustan teşekkül etmiş karma devletler meydana geldi. Birinci dönemin özelliği: Kapitalizmin şafak vaktinde, ulusların ortaya çıkışıyla, Avrupa'nın Batısında içinde milli baskının bulunmadığı salt milli devletlerin meydana gelişi; Avrupa'nın Doğusunda, başında daha gelişmiş olan tek bir ulusun bulunduğu ve daha az gelişmiş öteki ulusları önce siyasi, sonra iktisadi bakımdan boyunduruğu altına aldığı çok uluslu devletlerin doğuşu. Bu nedenle, Doğunun karma devletleri uluslar arası çatışmaların, milli hareketlerin ve onun çözülmesi için çeşitli tarzların ortaya çıkmasını sağlayan ulusal baskının vatanı olmuşlardır.

2- İkinci dönem Yeni sömürü pazarları, ucuz hammadde, yakıt ve kol emeği peşinde koşan kapitalizm, sermaye ihracı için ve büyük demiryollarını ve deniz yollarını kontrolü altına alabilmek için ulusal devlet çerçevesinden taşarak, yakın ve uzak komşularının aleyhine topraklarını genişlettiği emperyalizmin ortaya çıktığı dönem.

i- Avrupa'nın Batısında: İngiltere, İtalya, Fransa gibi eski ulusal devletler ulusal devlet olmaktan çıkıyor yani, yeni topraklar zaptederek birçok uluslardan meydana gelmiş çok uluslu devletler, sömürgeci devletler biçimini alıyorlar. Böylece uluslara ve sömürgelere baskı siyasetinin yeni bir alanı haline geliyorlar.

ii- Avrupa'nın Doğusunda eski çok uluslu devletlerde: egemen uluslar da, komşu devletler zararına genişleme yani, güçsüz milliyetleri bağımlılaştırma eğilimi pekişiyor. Bu dönemin Avrupa'nın Doğusundaki özelliği ulusal bağların güçlenmesi Çek, Polanyalı, Ukranyalı gibi bağımlı ulusların uyanmasıdır. Bu uyanış, emperyalist dünya savaşı sonunda bu bölgedeki çok uluslu devletlerin dağılması, büyük devletler diye adlandırılan devletlerin boyunduruk altında tuttuğu yeni ulusal devletlerin ( Polonya, Yugoslavya ) meydana gelmesini, ulusal sorunun burjuvazi tarafından en 'radikal' çözümü olarak bu yeni ulusal burjuva devletlerin kurulmasını sağladı.

2.A- Birinci ve ikinci dönemin ortak ve farklı yanları:

i- Birinci ve ikinci dönemin ortak özelliği: Her iki dönemde de uluslar baskıya uğrar, milli savaş günün savaşıdır ve milli mesele çözülmemiştir.

ii- Birinci ve ikinci dönem arasındaki farklılık: Birinci dönemde milli mesele, ayrı ayrı ele alınan çok uluslu devletlerin bir iç sorunudur ve çoğunluğu Avrupalı olan az sayıda ulusu kucaklamaktadır. İkinci dönemde devletlerin iç meselesi olmaktan çıkan milli mesele, birçok devleti ilgilendiren bir mesele haline gelmekte; haklarından yoksun tutulan ulusları boyunduruk altında tutmak isteyen, Avrupa dışındaki halkları ve kabileleri de boyunduruk altına almak isteyen emperyalist devletler arasında savaş meselesi haline gelmektedir. Böylece, daha önce ancak kültürlü uluslar arasında bir önem taşıyan ulusal mesele, bu tecrit edilmiş durumundan çıkıp, yeryüzünün tümünü ilk önce küçük kıvılcımlar olarak, sonradan kurtuluş hareketinin aleviyle sarıp sömürgeler genel meselesi haline bürünmüştür.

iii- I. Dünya savaşı sonrasında ulusal sorunla ilgili emperyalist 'dünya tablosu' şöyledir: a- Tüm bağımlı ve 'bağımsız' (gerçekte kesenkes bağımlı) ulusal devletler yığınını ezen ve sömüren birkaç büyük devlet ve bu devletlerin ulusal devletleri sömürme tekeli için kendi aralarındaki savaşım. b- Bağımlı ve 'bağımsız' ulusal devletlerin 'büyük' güçlerin dayanılmaz baskısına karşı savaşımı, ulusal devletlerin kendi ulusal topraklarını genişletmek için kendi aralarındaki savaşımı, her biri ayrı ayrı ele alınmış ulusal devletlerin kendi ezilmiş ulusal azınlıklarına karşı savaşımı, sömurgelerin 'büyük' güçlere karşı kurtuluş hareketlerinin pekişmesi, bu 'büyük' güçlerin içlerinde ulusal çatışmaların kızışması, içlerinde bir dizi ulusal azınlık bulunan ulusal devletlerin içinde de ulusal çatışmalarn kızışması. Burjuva toplum, ulusal sorunun çözümünde tamamen hileli müflis çıkmıştır. 3- Üçüncü dönem: Sovyetler dönemi; egemen ve bağımlı uluslar meselesinin, sömürgeler ve metropoller meselesinin tarih arşivlerine havale edildiği, kapitalizmin yıkılması ve ulusal baskının ortadan kaldırılması dönemi. a- Ekim devrimi, geri kalmış Doğu halkları ile, ileri Batı halkları arasında bağlar kurarak, bu halkları emperyalizme karşı ortak bir savaş kampında birleştirdi. Böylece milli mesele, ulusal boyunduruğa karşı savaş gibi özel bir mesele olmaktan çıkıp, ulusların, sömürgelerin ve yarı sömürgelerin emperyalizmden kurtuluşu genel meselesi haline geldi. b- Ekim devriminin gelişmesi gösterdi ki: i- Milli burjuvazi 'kendi halkını' ulusal baskıdan kurtarma peşinde değildi; o, halkın terinden karlar elde etmek, imtiyazlarını ve sermayelerini korumak özgürlüğü peşindeydi. ii- Emperyalizm ile bağları koparmadan, mahalli burjuvazi iktidardan devrilmeden ve iktidar bu ulusların emekçi yığınlarının eline geçmeden ezilen ulusların kurtuluşu tasavvur edilemez.

iii- Ulusal meseleyi çözebilen tek düzen, yani, ayrı ayrı halkların ve kabilelerin barış içinde birlikte yaşamalarını ve kardeşçe işbirliğini sağlayacak şartları yaratmaya müktedir tek düzen Sovyet iktidarı düzenidir. Sermaye iktidarı altında, üretim araçlarının özel mülkiyeti sürüp gittikçe ve sınıflar var oldukça uluslar arasında eşitlik sağlanamaz; sermaye iktidarını sürdürdükçe, üretim araçları elde etmek için savaş sürüp gittikçe milliyetler arasında hiç bir eşitlik olamaz, ulusların emekçi yığınları arasında işbirliği gerçekleşemez. Ulusal eşitsizliği kaldırmanın tek yolu, ezilen ve ezilmeyen halkların emekçi yığınları arasında kardeşçe işbirliği kurmanın tek yolu, kapitalist düzeni yıkmak, Sovyet düzenini kurmaktır.

c- Böylece: i- 'Bütün iktidar milli burjuvaziye' şiarıyla ulusların kendi kaderlerini serbestçe tayin etme hakkı konusundaki eski burjuva anlayışın maskesini Ekim devriminin seyri düşürdü ve bu kavram bir kenara atıldı. ii- 'Bütün iktidar ekzilen ulusların emekçi yığınlarına' şiarıyla, ulusların kendi kaderini serbestçe tayin hakkı konusundaki sosyalist anlayış benimsenme ve uygulanma hakkı kazanmış oldu. iii- Ulusların kendi kaderini tayin hakkı ve 'vatan savunulması' ilkesi ortadan kalkmamıştır. Ortadan kalkan, bunların burjuvaca yorumlarıdır. Bunların, sosyalist yorumları sayesinde ulaştığı devrimci azameti Doğu'da ve Batı'da görebiliriz.

d- Kendi milli burjuvazilerinin boyunduruğundan ve aynı zamanda 'yabancı' burjuvazinin boyunduruğundan kendini kurtarabilmiş olan halklar, yani, ülkelerinde Sovyet düzenini kurmuş olan halklar emperyalizm var oldukça komşu Sovyet Cumhuriyetlerinin iktisadi ve askeri desteği olmadan kendi varlıklarını tek başlarına, ayrı ayrı koruyamazlar. Sovyet Cumhuriyetleri tek bir devlet içinde birleşmedikçe; tek bir iktisadi ve askeri güç olarak birleşmedikçe ne askeri cephede, ne de iktisadi cephede dünya emperyalizminin ittifak halindeki güçlerine karşı direnemezler. Sovyet Cumhuriyetleri Federasyonu, bu tek devlet bağrında birleşmenin şeklidir. e- Bu dönem henüz tam kuvvet kazanmamıştır çünkü, henüz başlamıştır, ama hiç şüphe yok ki bu dönem daha karar verici sözünü söyleyecek. Önemli olan Doğu'daki, hatta Batı'daki savaşın henüz burjuva milliyetçi etkilerden kurtulmaya vakit bulup bulamaması değil; önemli olan emperyalizme karşı savaşın başlamış olması ve bu savaşın er geç mantıki sonucuna (Sovyet düzenine b.n.) varacağıdır.

  • III - 1- i- Milli mesele kendi kendine yeten birşey değildir. Milli mesele, mutlak, her zaman için geçerli değişmez, yönelimi ve karekteri bir bütün olarak tarih boyunca değişmeyen bir şey değildir.

ii- Milli mesele, toplumun toplumsal-siyasi gelişmesinin bir parçasıdır ve bu genel meseleye tabidir. Milli meseleyi, var olan düzenin değiştirilmesi genel meselesinin bir parçası olduğu için tamamen sosyal şartlar, ülkede kurulmuş olan iktidarın karekteri ve genel olarak sosyal gelişmenin tüm seyri belirler.

iii- Devrimin gelişmesinin ayrı aşamalarındaki devrimin karakter ve görevlerindeki değişmeler, milli meselenin karakter ve görevlerinde buna uygun değişiklikler meydana getirir. Devrimin gelişmesi genel sorununun bir parçası olan milli mesele, devrimin farklı aşamalarında verilen tarihi anda devrimin karekterine uygun düşen farklı hedeflere sahiptir.

2-

i- Emperyalist savaştan önce ulusal sorun Marksistlerin gözünde Dünya çapında bir sorun değildi ve Marksistler kendi kaderini tayin hakkına ilişkin temel istemi proleter devrimin bir parçası olarak değil, burjuva-demokratik devrimin bir parçası olarak görüyorlardı. O günden bu yana uluslararası durum köklü bir şekilde değişti, bir yandan savaş, bir yandan da Rusya'daki Ekim devrimi ulusal sorunu, burjuva-demomkratik devrimin bir parçası durumundan proleter devrimin bir parçası durumuna dönüştürdü.

ii- Eskiden milli mesele reformcu b r tarzda, kapitalin iktidarı, emperyalizmin devrilmesi, proleter devrimiyle hiç bir bağı olmayan, bağımsız, tecrid edilmiş bir sorun olarak ele alınırdı. Leninizm ispatlamıştır ve emperyalist savaşla Rusya'da devrim teyid etmiştir ki, milli mesele, ancak proleterleter devrimiyle bağ içinde ve bu devrimin temeli üzerinde çözülebilir.

3- i- Milli mesele proleter devrimi genel sorununun bir parçasıdır, Proletarya diktatörlüğü sorunun bir parçasıdır. Yani, i- Devrimci kurtuluş hareketlerinin içinde barındırdığı devrimci potansiyel daha tükenmemiştir. Bu devrimci potansiyeli proleter devrimi için kullanmak, ortak düşmanı, emperyalizmi devirmek için kullanmak, bağımlı ve sömürge ülkeleri emperyalist burjuvazinin yedeğinden devrimci Proletaryanın yedeğine, devrimci Proletaryanın bir müttefikine dönüştürmek imkanı vardır. Buradan 'hakim' ulusların proleterlerinin ezilen ve bağımlı halkların milli kurtuluş hareketini destekleme, kararlı ve aktif olarak destekleme zorunluluğu çıkar. Batı'da devrimin zaferi, sömurgelerin ve bağımlı ülkelerin kurtuluş hareketiyle emperyalizme karşı devrimci ittifaktan geçer. ii- Sömürge ve bağımlı ülkelerin devriminin bir özelliği devrimin yabancı emperyalizmin bu ülkelere hükmetmesine sivri ucunu yöneltmiş bir milli kurtuluş devrimi olmalarıdır. O halde, emperyalistlere ve onların ülkedeki ajanlanına karşı mücadele bu ülkelerin devrimini tüm ülkelerin proleterlerinin emperyalizme karşı devrimiyle doğrudan birleştirir. Ve dahası, emperyalizm bu ülke halklarının doğrudan sömürücülerini, feodal ağaları, militaristleri, kapitalistleri, bürokratlar vb., destekleyen ve harekete geçiren güçtür. O halde, bu ülkelerin işçi ve köylüleri kendi sömürücülerini aynı zamanda emperyalizme karşı mücadele etmeden yenemezler. Fakat bu olgu, bu ülkelerdeki burjuva devrimlerinin sınırlarını aşarak sosyalist devrime dönüşmesini mümkün kılan önemli faktörlerden biridir. Sürekli zafer için, bu ülkelerin milli kurtuluş hareketleriyle Batı'nın ileri ülkelerinin proleter hareketinin gerçek bir bağı şarttır.

4- Birinci Dünya Savaşı dönemindeki gelişmelerin sonucu olarak Marksistler, milli ve sömürge sorununun kaderini sosyalist devrimin kaderine bağlamak gereğini duydular. Onlar, i- Kapitalin iktidarının devrilmesi ve Proletarya dikdatörlüğünün örgütlenmesini, ii- Emperyalist orduların sömürge ve bağımlı ülkelerden kovulması ve bu ülkelerin ayrılma ve kendi milli devletini kurma hakkının garantilenmesini, iii- illi düşmanlık ve milliyetçiliğin tasfiyesi ve halklar arasında enternasyonal bağların güçlenmesini, iv- Birleşmiş bir sosyalist halk ekonomisinin örgütlenmesinin ve bu temel üzerinde halklar arasında kardeşçe işbirliği kurulmasının, mevcut şartlar altında milli ve sömürge meselesinin en iyi çözümünü teşkil ettiği görüşüne vardılar.

  • IV - 1- Şu anda yerel ve devletin iç sorunu olmaktan çıkıp, bir dünya sorunu, sömürgeler ve bağımlı milliyetlerin emperyalizme karşı savaşımı sorununa dönüşmüş olan ulusal sorunun özü, sömürgeler ve bağımlı milliyetler halk yığınlarının mali sömürüye karşı, bu sömürgeler ve bu milliyetlerin egemen milliyetin emperyalist burjuvazisi tarafından siyasal köleleştirilmesi ve kültürel kişiliksizleştirilmesini karşı savaşımnda yatar. Yani, söz konusu olan egemen milliyetin emperyalist grubunun, kitlelerin büyük kesimini ve her şeyden önce sömürge ve bağımlı milliyetlerin köylü yığınlarnı sömürüp ezmesi, onları sömürüp ezerek emperyalizme karşı mücadeleye çekmesi proleter devrimin muttefikleri haline getirmesidir. Yani, Ulusal sorun özünde köylü sorunudur. Tarım sorunu değil, köylü sorunu. Bu ikisi farklı şeylerdir. Ulusal sorun köylü sorunuyla da bir tutulamaz, çünkü ulusal kültür ulusal devletçilik vb. sorunlarıda kapsar. Ama köylü sorunu ulusal sorunun temelini içsel özünü oluşturur. Milli hareketin ana ordusunu köylülerin oluşturması köylü ordusu olmamış güçlü bir ulusal hareket olmadığı ve olamayacağının izahı burada yatar. Ulusal sorun özde köylü sorunudur dendiğinde anlatılmak istenen de budur. Bunu anlamamak bunu kabullenmemek milli hareketin içinde barındırdığı kuvveti küçümsemek, milli hareketin derinden derine devrimci ve popüler karekterini, milli kurtuluş mücadelesinin içinde barındırdığı muhtemel muazzam gücü anlamamaktır. Ulusal sorun böyle konuncada, çeşitli milliyet burjuvaları arasındaki rekabet olsa olsa belirleyici olmayan ve hatta bazı durumlarda önemli bile olmayan bir öneme sahiptir.

2- Ulusların kendi kaderini tayin hakkını reddetmek, onun yerine emekçi halkın kendi kaderini tayini hakkını koymak yanlıştır, çünkü bu, milletler içindeki farklılaşmanın, proleterlerin burjuvaziden farklılaşmasının çizdiği yolun zig-zaglarını zorluklarını dikkate almamaktadır. Bir ulusun ayrılma arzusunu kimin temsil ettiği konusunda tarihsel sınıf görüş açısına uygun olarak o ulusun, orta çağdan burjuva-demokrasisine, yada burjuva demokrasisinden Sovyet veya Proletarya demokrasisine tarihsel gelişmesinin vardığı düzey dikkate alnmalıdır.

3- Verilen bir anda, ezilen milletler arasında bağımsızlık için ciddi bir halk hareketi olmaması gerçeğinden yola çıkarak ulusların ayrılması sorununun akademik, herhalükarda güncel olmayan bir sorun olduğu sonucuna varmak, ulusal sorunu uluslararası her türlü bağlılık dışında ele almak yanlıştır. Yalnızca o zaman var olan şeye değil, uluslararası ilişkiler genel sisteminde gelişmekte olan ve kendini duyuran şeye de dayanmalı, yani, sadece o günü değil geleceğide hesaba katmalı. Şu yada bu milliyetin kendi bağımsızlık sorununu ileri sürmeyi ve çözmeyi zorunlu bulacağı iç ve dış şartla bileşiminin ortaya çıkması çok mümkündür. Dolayısıyla, ayrılmaya ve devlet olarak örgütlenmeye kadar ulusların kendi kaderini tayin etmesi hakkı savunulmalıdır.

4- Milletlerin hakları sorunu tecrit edilmiş, kendi kendine yeten bir sorun değildir. O, proleter devrimi genel probleminin bir parçasıdır, bütüne tabidir ve bütün açısından değerlendirilmeli, proleter hareketin gelişmesinin çıkarları açısından değerlendirimelidir. Ezilen ülkelerin milli hareketleri, emperyalizme karşı mücadele bilançosunca gösterilen gerçek sonuçlar açısından; emperyalizmi zayıflatma, devirme eğilimi açısından; somut olarak, devrimci hareketin çıkarları açısından yani, tecrit edilmiş olarak değil dünya çapında değerlendirilmelidir. Hem milli hareketlerin büyük çoğunluğunun tartışılmaz devrimci karekteri, hem de bazı özel milli hareketlerin muhtemel karşı devrimci karekteri relatif ve özeldir. Emperyalizm şartlarında bu hareketlerin devrimci veya karşı devrimci karekteri formal görüş açısı, soyut haklar görüş açışı, formal demokrasi görüş açısından değerlendirilmemelidir.Yani, bu hareketlerde proleter unsurun varlığı, hareketin devrimci veya cumhuriyetçi bir programının varlığı, hareketin demokratik bir temelinin varlığı her zaman için gerekli bir ön şart değildir. Dolayısıylayla, emperyalizmi zayıflatmaya, devirmeye meyleden ve böylece proleter hareketin gelişmesinin çıkarlarına uygun düşen milli hareketler desteklenmelidir. Emperyalizmi güçlendirmeye, korumaya meyleden ve böylece proloter hareketin gelişmesinin çıkarlarına ters düşen milli hareketler desteklenmemeli, reddedilmelidir.