DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BİRLEŞİK CEPHE İÇİN MÜCADELE

-I- ÇALIŞMALARIMIZIN YÖNTEM VE İÇERİĞİ

Çalışma alanımızı ana hattıyla üçe ayırabiliriz.

  1. Siyasi
  2. Ekonomik-pratik
  3. Teorik

Bizim bu üç ayrı alandaki çalışmalarımız aynı hedefe yönelmelidir. Bu sayede, yani aynı hedefe yöneldikleri için de, bu çalışmalarımız biribirlerinden güç alarak hedefi ele geçirmemizi mümkün kılmalıdır. Hedefi olmayan, amacı olmayan çalışma, oportünistlerin şu meşhur "hareket herşey, amaç hiçbirşey" prensibine yol açar.

1- Siyasi çalışma:

-Kıbrıs proleteryası ve halkının önündeki çözümü acil sorun olarak kıbrıs'ın bağımsızlığı(yerli ve yabancı emperyalizmin Kıbrıs'ta yenilgisi) için anti emperyalist cephe çalışması.

Slogan: herşey anti-emperyalist cephe hükümeti için.

Herşeyden önce propaganda sloganı(dar çevrenin kazanılması için), aynı anda ajitasyon sloganı(geniş kitlelerin kazanılması için), seçim döneminde eylem sloganı(pratiğe geçirilmesi için) ve yine seçim döneminde direktif(dar çevrenin sınıfı ve halkı yönetmesi için)

Talapler: kesin olarak ikiye ayrılmalı.

birincisi: mevcut hükümetlerden ve Kıbrıs'ta söz sahibi yabancı devletler ve enternasyonal kurumlardan bugünkü çerçevede alınabilecek talepler. Bunlara işçi sınıfının devrimci sınıf mücadelesinin yan ürünü olan reform talepleri diyoruz. Bu talepleri elde etmek için yürütülen çalışmalar esas amacımıza ulaşmakta araç rölü görmelidir. Bu çalışmaların bir sisteme dönüştürülmesine izin verilmemelidir.

İkincisi: ancak anti-emperyalist cephe hükümetinin yerine getirebileceği talepler. Bunlara işçi sınıfının devriminin yan ürünü olan reform talepleri diyoruz. Anti-emperyalist cephe programı ve ondan üretilen tüm talepler böylesi taleplerdir.

Bu meyanda da emperyalistlerin veremiyeceği talepleri, bunlarla bağıntılı olarak sloganları ileri sürerken yukarıda değindiğimiz ayrım sürekli akılda tutulmalı ve dar çevre ve kitlelere hangi taleplerin nasıl kazanılabileceği açıkça anlatılmalıdır.

Reform ile devrim arasındaki; reformcu çalışma ile, reform alanında bile devrimci çalışma arasındaki; reformculuk ile devrimcilik arasındaki ilişki kendisini siyasi çalışma alanında açıkça ve doğrudan bir şekilde ortaya koyar.

Reform çalışması hukuksal düzende işçiler(ve halkımız) lehine değişiklikler için yürütülen, yani siyasi bir çalışmadır.

Bu çalışmada reformculuğa, sağcılık batağına saplanmamak için kullanılacak prensip şudur:

Reform talebinde bulunulacak hükümetin karekterini çok iyi bilmek. Mevcut hükümetin işçilere(ve halka) vermesi imkansız olan hukuki değişiklikleri o hükümetten talep etmek reformculuktur.

Ya mevcut hükümetten talep edilen hukuki değişiklikleri o hükümetin yerine getirme ihtimali vardır: o zaman bu talepler için işçiler devrimci bir tarzda mücadele ederler ve hükümet bu devrimci mücadele nedeniyle tavizler vermeye, hukuksal düzeninde işçiler(ve halkımız) lehine değişiklikler yapmaya zorlanır. Yani bu tür reformlar işçilerin devrimci mücadelesinin bir ürünüdürler.

Ya da, ileri sürülen talepleri mevcut hükümetin yerine getirmesi, onun bu yönde tavizler vermesi imkansızdır, bu talepler yönünde hukuki reformlar yapması imkansızdır: o zaman bu talepler o hükümete yöneltilmez, o talepler, o hükümet sonrası kurulacak hükümete yöneltilen reform talepleridir, ancak ve ancak o hükümet devrilerek, yerine istenilen talepleri yerine getirecek sınıfsal karaktere sahip bir hükümet kurularak elde edilebilecek taleplerdir onlar. Yani bu tür talepler işçilerin(ve halkımızın) devriminin bir yan ürünüdürler.

Reformculuk ile devrimcilik arasında ki farklılık, reformcuların birinci tür reformları kabül ederken ikinci tür reformları red etmesi, devrimcilerin de birinci tür reformlar için çalışmayı red ederken ikinci tür reformlar için çalışması değildir.

Her ne kadar reformizmin en sağcı türü birinci tür reformlar için çalışıp, ikinci tür reformlar için çalışmayı red ederse de, her iki tür reformları da kabül eden reformculuk da vardır. Devrimci lafazanlıkla süslenmiş bir reformculuk türü. Bunların en kötü ünlüsü Troçkizmdir. O çok solcu geçinen Troçkizm ancak ve ancak Çarlığın devrilmesi ile elde edilebilecek, işçilerin ancak ve ancak bir işçi-köylü demokratik diktatörlüğünden talep edebilecekleri reform taleplerini Duma'dan talep etmekten, işçiler arasında bu tür taleplerin Duma üzerinden elde edilebileceği hayalini yaymaktan geri durmamıştır. Böylece de devrim çalışmasına zarar vermiştir. Bugünlerde de bunlar her türlü talebi alt alta sıralayıp "taleplerimiz" diye piyasaya sürmeleriyle meşhurdurlar. Bir yandan asgari ücret şu olmalıdır talebi ve benzeri pek çok talep ve en altında da mülkiyetin ortak mülkiyet haline getirilmesi talebi. Başka bir değişle, ne ararsan var.

Devrimciler birinci tür reformlar için çalışırlar. Ama bu alanda burjuvazi ile tek tek konularda anlaşmaya varırlar. Onlara tek tek konularda taviz verdirmek için işçilerin sınıf mücadelelerini devrimci bir tarzda yürütmelerini örgütlerler. Reformcular ise bu alandaki çalışmayı bir sisteme dönüştürürler. Her şey böylesi reformlar elde etmek için, bu amaçla burjuvaziyle bir anlaşmalar sistemi oluşturmak için yapılır. İşte bugünün Troçkistleri, tıpkı dünün Troçkistleri gibi davranırlar. Alt alta sıralanan reform talepleri ve bunlar için çalışma tam bir birjuvazi ile anlaşmalar sistemine dönüşmüştür ve peşinden gelen "devrimci talep" de bu anlaşmalar sistemi olgusuna devrimci bir kılıf geçirmenin aracıdır. Devrim için çalışma askıdadır. Günün sorunu değildir. Tüm taleplerin sonunda, o da bir teleptir. İcabında her gün ve her dakika tekrarlanan bir talep, ama acil telep değil, günün talebi değil. Günün talebi mevcut burjuva hükümetten istenen talepler yığınından ibarettir. Mevcut düzenin değiştirilmesi talebi; devrimci bir hükümetin kurulması için çalışmak, o her zaman askıda kalmaya mahküm bir taleptir. Gerçekçi değildir. Devrim olurda, bunlarda devrimde bir yer alırlarsa, bu sefer de sıra tek ülkede sosyalizmin kurulamıyacağına gelecektir. Reformculuk açık karşı devrime dönüşecektir.

Anti-emperyalist cephe hükümeti çalışmalarını sosyalizm için çalışmalar ilan etmek, sosyalizmin de "uzun zaman" istediğini ilan etmek ve peşinden cephe platformuna karşı "minumum ortak platform" çalışmasını ileri sürmek içinde bulunduğumuz dönemde tüm çalışmalarımızın merkezini oluşturan cephe çalışmasını tüm sağcı siyasetçiler gibi çıkmaz ayın son Çarşambasına ertelemektir.

İttifaklar siyaseti ile(yani anti-emperyalist cephe siyaseti, bu cephede yer alacak sınıfların belirlenmesi) taktiklerin ("şeytanla bile işbirliği" ) biribirine karıştırılmaması gerekir. "Şeytanla bile işbirliği" ittifak siyasetimizi hayata geçirmek, önce işçi sınıfı içinde siyasetimiz çevresinde bir birlik, daha sonra veĞveya buna paralel olarak işçi sınıfı dışındaki sınıf ve katmanları siyasetimize kazanmak için "şeytanla bile işbirliği" yapmaktan kaçınmama taktiğidir. Şeytanlarla birlikte yapılan çalışmalar bizim siyasetimizin doğruluğunu ispatlamalı, göstermeli ve şeytanların örgüt ve kitlesini bizim siyasetimize doğru çekmeli ve süreç içinde de siyesetimize kazanmalıdır.

2- Ekonomik-pratik çalışma:

Ekonomik-pratik çalışma, işçilerin patronlara, yani burjuvaziye karşı korunması, savunulması çalışmasıdır.

Bu alanda yürütülen çalışmalarımız görünüşleri itibariyle, ama sadece görünüşleri itibariyle günübirlik çalışmalar, günlük çalışmalar, burjuvaziyi devirmeyi hedeflemeyen çalışmalardır. Adı üzre, işçileri patronlara karşı savunma çalışmalarıdır.

a- Kıbrıs proleteryasının ekonomik-pratik(patronlara karşı savunulması) çalışması.

talepler: her somut olayda tespit edilmeli.

asgari ücretin tesbitinin kanuni hak olarak elde edilmiş olduğu ülkelerde bu ücretin en basit, yani kalifiye olmayan işçilerin dahi "normal" bir yaşam standardına sahip olmasını mümkün kılacak bir seviyede tesbiti için yapılan çalışmalar. Bu asgari ücret tesbitine dayanarak daha kalifiye işçilerin yaşamının onların iş-güçlerinin korunmasını daha rahat kılan, onların işçilerin mücadelelerine katılmaları için kalifiye olmayan işçilerden daha çok imkan sahibi olmalarını mümkün kılan bir seviyeye çıkartılması için yapılan çalışmalar. Patronların, örgütsüz, sendikasız iş yerlerindeki işçileri asgari ücretin de altında bir ücret ile çalıştırarak, bu olguyu asgari ücretin işçilerin yaşam standardını normalin de altına düşürecek bir seviyede belirlenmesi için kullanmalarını önlemek için, esas olarak bu işçileri örgütlemeye dayanan, işçilerin "normal" asgari ücretin altında çalışmalarını önleme çalışmalarımız. Kapitalist devletin(bu patronlar ortaklığının) mallarının özel veya holding şirketlerine satılarak "özelleştirilmesi" sahtekarlığı üzerinden işçilerin işlerini kaybetmelerine, sendikal ve diğer hukuki haklarını kaybetmelerine karşı verilen mücadele. Toplu sözleşmelerin bir hak olarak var olduğu ülkelerde bu görüşmelerin işçilerin yaşam şartlarını iyileştirmek için kullanılması amacıyla verilen mücadeleler. İşçilerin sendikal örgütlenmelerinin genişletilmesi ve güçlenmesi için verilen mücadeleler. vb. vb.

Grev mücadelesini kaçınılmaz olarak devreye sokacak olan böylesi mücadeleler görüldüğü gibi doğrudan doğruya burjuvaziyi devirmeyi hedeflememektedir. İşçilerin burjuvaziye ve onun ortaklığını yansıtan patron olarak devlete karşı savunulmasını öngörmektedir.

Bu mücadelerin görünüşü, şekli, doğrudan hedefi, tamamiyle bundan ibarettir.

Gel gelelim, her şeklin bir içeriği vardır.

Bir bardak, şu veya bu şekli alabilir, şu veya bu materyalden yapılabilir. Ama tüm bunlar bardağın ne amaçla kullanılacağı hakkında bize hiçbir bilgi vermez. Su içmek içinmi kullanılacak, gazoz içmek için mi, yoksa birisinin kafasına atıp kafasını yarmak için mi?

Reformcular bu alandaki çalışmanın işçilerin patronlara karşı savunulması çalışması olduğunu ilan edip, bu çalışmaları işçilerle işverenler arasında bir işbirliği, işçilerle işverenler arasında bir anlaşmalar sistemi haline dönüştürürler. Bu nedenledir ki ekonominin kštüye gittiği, işsizliğin hızla arttığı, iş pazarının iş arıyan işçilerle dolup taştığı, iş pazarında patronların işçi ihtiyacından kat kat daha çok işçi olduğu şartlarda teslim bayrağını çekerler. Pazarda çok mal vardır, talep de azdır. O halde, pazarın o arz ve talebe dayanan çelik kanunları karşısında bu reformcu fukaralar ne yapabilirlerki? Yani onlar, işçi sınıfının bu en basit mücadele alanında, işçilerin patronlara karşı savunulması alanın da bile teslim bayrağını çekerler. İşçilerin ücretlerinin belirlenmesinde sendikaların oynadığı belirleyici rolü red edip, işçileri savunma görevlerini o gayri meşhur pazara, yani daha önceden teslim oldukları burjuvaziye devrederler.

Devrimciler ise tüm bu çalışmaları işçilerin yaşam standartlarını yükseltemek, böylece onların bilgi sahibi olma imkanlarına, mücadeleye katılma imkanlarına sahib olmalarını sağlam için yürütürler. Bu mücadele sürecinde işçilere bilgi, bilinç taşırlar: işçilerin patronlardan, burjuvaziden ayrı bir sınıf olduğu, işçilerle burjuvaların çıkarları biribirine tamamen ters sınıflar olduğu, işçilerin patronlara karşı mücadele etmek zorunda olduğu, bu mücadelenin tek tek, bireysel olarak verilemiyeceği, örgütlenerek, ortak bir şekilde verilmek zorunda olunduğu, patronların her şeyleri varken, patronlar bilimi ve tekniği bile işçilere karşı mücadelelerinde kullanabilirlerken işçilerin ellerindeki tek silahın örgütleri olduğunu vb. vb. işçilere öğretirler.

Devrimciler bu alandaki çalışmalarını işçilerle işverenler arasında bir anlaşmalar sistemine çevirmezler. Tek tek anlaşmalar yaparlar.

Devrimciler bu mücadele üzerinden işçileri devrimcileştirirler. Onlara bu mücadeleler aracılığıyla burjuvaziyi devirmenin kaçınılmaz bir zorunluluk, bir şart olduğunu gösterirler ve onları sendikalarda örgütleyerek bu görevlerine hazırlarlar.

Bu alandaki çalışmalar, her gün, ısrarla, ve bu alandaki çalışma sırasında karşılaşılması kaçınılmaz olan, işçilerin geri ve icabında açıkça burjuva olan bilinçleri karşısında yılmadan ve sürekli olarak yapılması gereken bir çalışmadır.

Bu alandaki çalışmadan uzak duran hiç bir işçi partisi olmamıştır ve olmayacaktır da. Bu alandaki çalışmalarda yer almayan bir parti, işçi partisi haline gelemez çünkü.

Açıktır ki, devrimciler ekonomik-pratik çalışmalarını sadece işçilerin patronlara karşı savunulması çalışmasıyla kısıtlayamazlar. Onlar, çiftçi ve köylüleri, tüm küçük üreticileri, esnaf ve zanaatkarları, hatta burjuva devletin bürokrasisini oluşturan küçük memurları, bunlar içindeki en radikal kesim olarak ilkokul šğretmenlerini, doktor, avukat vb profesyonal kesimi velhasıl toplumun tüm kesimlerini burjuvaziye karşı savunma mücadelesinde yer alırlar. Hele hele toplumun önünde duran görev bir anti-emperyalist devrim görevi ise, hele hele bir anti-emperyalist cephe çalışması yürütmek gerekli ise, devrimcilerin toplumun tüm kesimlerini burjuvaziye karşı savunma çalışmasında yer almaları kaçınılmaz hale gelir.

b- Kıbrıs halkının(emekçilerin- esnaf, zanaatkar, çiftçi, memur, öğretmen, vb.) ekonomik-pratik, burjuvaziye karşı savunulması çalışması.

Talepler: her somut olayda tespit edilmeli.

profesyoneller-doktor, avukat vb., ve bilhassa da askerler, ( ve polisler ) saflarında da çalışma yapılmalı.

Fakat devrimciler, işçi sınıfı devrimcileri olarak, güçlerini işçilerden alan, tüm varlıklarını ve geleceklerini işçi sınıfının zaferine dayamış devrimciler olarak çalışmalarını, bilhassa da güçlerinin az olduğu şartlarda, işçi sınıfı saflarında yoğunlaştırmak zorundadırlar. Diğer sınıf ve katmanlar arasındaki yapacağı çalışma için işçiler arasında yapacakları çalışmalar sayesinde güç ve kuvvet toplamak zorundadırlar. Bu, işçiler dışındaki katmanlar arasında var olan çalışmaların durdurulması, gevşetilmesi vb. anlamına gelmez. Tüm dikkatlerin işçi sınıfına yöneltilmesi anlamına gelir.

Biz tüm sendikaların ve tüm örgütlerin mümkün olduğunca bizim çizgimize kazanılması için çalışma yürütmek zorundayız. İşçi sendikaları açısından bu çalışmada kendimizi sadece anti-emperyalist cephe siyasetiyle de kısıtlıyamayız. Sendikaları üzerinden proleteryayı kendi davasına kazanmak zorundayız. Bizim çalışmalarımızın esas içeriğini de bu oluşturur. Proleteryanın iktidara gelmesi. Anti-emperyalist cephe hükümeti bu yönde atmamız gerekli bir adımdır. Amacımızı unutan bir çalışma bizim hiçbir işimize yaramaz.

Bu alandaki çalışmalar da, tüm sınıf ve katmanlar arasında anti-emperyalist cephe çalışmasına, işçi sınıfı saflarında ise anti-emperyalist cephe çalışması yanında sınıfın bağımsızlığı ve kendi amaçları için yapılan çalışmamıza hizmet etmelidir.

3- Teorik çalışma:

Bu çalışma sadece anti-emperyalist cephe ve sorunları çerçevesinde ve yukarıda değindiğimiz ekonomik-pratik çalışma çerçevesinde kalamaz. Davamız enternasyonal bir dava olduğu için işçi sınıfının dünya çapındaki tüm sorunları teorik çalışmalarımızda ele alınmalı ve bunlar devrimcilere ve işçilere ulaştırılmalıdır. İşçi sınıfı doğru bir eğitim almazsa cephe çalışması da meyve vermiyecektir.

-II- SAĞCILARA KARŞI CEPHE SİYASETİNİN ZAFERİ İÇİN MÜCADELE

1- BELİRSİZLİK, KARARSIZLIK VE MİNUMUMDA ORTAKLIK SİYASETİ.

Belirsizlik siyaseti işin aslında çok belirli bir siyasettir. Marksist litaratürde oportünizm olarak bilinen, işçi sınıfı saflarında faaliyet yürüten burjuva sosyalistlerinin tipik siyaset türüdür.

İşin aslında kendi siyasetleri gayet belirli bir siyasettir. Burjuvaziye taviz siyasetidir, burjuva siyasettir. Devrimci saflara sızıp, orada belirsizlik yaymak bu siyasetin kullandığı siyasetlerden biridir.

Belirli bir siyasete karşı savaşmak mümkündür ve ona karşı savaşılır. Mesela oportünistler belirlenmiş, kesinlik kazanmış Marksist siyasete karşı savaşırlar ve dediğimiz gibi, atılmak istenen her bir somut adımı belirsizlik içinde eritmek bu savaşın bir parçasıdır. Marksistler de dikkatli olmazlarsa bu belirsizlik siyasetine uyum sağlarlarsa oportünistler tarafından yenilgiye uğratılmış konuma düşerler. Belirsiz bir siyasete karşı savaşmak imkansızdır, ama belirli bir belirsizlik siyasetine karşı savaşmak mümkündür ve Marksistler bu belirsizlik siyasetine karşı savaşmalı ve bu savaşı kazanmalıdırlar. Bu savaş verilmez ve bu savaş kazanılmaz ise belirsizlik siyasetine uyum üzerinden yenilgi kesinleşir. Marksist siyaset böylece eritilir. Buna müsade edenler Marksist değildirler, oportünizmin tuzağına düşmüşlerdir, oportünistleşirler. Bu tuzaktan kopup kurtulamayanlarla tümbağlar kopartılır. Başka yolu yoktur. Yoksa onlar üzerinden batağa doğru çekiliriz.

Mesela.

Mesela, bu adamlarla toplanırsın, bir konuda karar alınması gerekmektedir, bu karara uygun iş yapılması gereklidir. Adam karar alamıyacağını ilan eder. Toplantının içeriği malum ve biliniyor, bilinen bir konu ele alınacak ve karara varılacak. Adam karar alamaz, çok örgütlü bir adamdır, örgütüne danışması lazımdır. O konuda örgütünden direktif gelmemiştir, o konuda örgütünün siyaseti yoktur, o konuda örgütü adına tavır takınamaz veya o konu örgütünün gündeminde değildir vs. vs. Adama iyi, git örgütünüzde tartışıp tavrınızı belirleyin dersin, öbür toplantıda da tavır yoktur, ondan sonrasında da tavır yoktur. Tavır yok efendim. Sende bunlarla birlikte iş yapmak için bunların tavır takınmasını beklemek gibi aptalca bir siyaset izlersen işte bunların tuzağına düştün. Aynı tavırsızlığı sende uygulamaktasın. Adam kazandı, sen kaybettin.

Afferin oportüniste, yazıklar olsun sözde Marksiste. Sen kendi işine bak kardeşim, senin işlerinden birisi de tamı tamına bu oportünistlerin tavırsızlığını teşhir etmek, işçi sınıfının çıkarına olan ve elzem olan bir konuda tavır takınmaktan kaçındıklarını, tutarlı ve doğru bir tavır takınıp çalışma yapmaktan kaçındıklarını teşhir etmektir. Bu teşhirden geri durursan, yine oportünist kazandı.

Mesela.

Mesela karar almakta dertmi. Sen karar istiyorsun da biz almadık mı? Karar alınır ve uygulanmaz. Kararın niye uygulanmadığı konusunda binbir türlü sebeb bulunur. Arayan bulur. Bunlar da kararların uygulanmaması için sebeb aramakla meşgul oldukları için bolca sebeb bulurlar. Bir sebeb hoşuna gitmedi mi? Başka bir sebeb bulurlar. O da hoşuna gitmez ise bir başkasını bulurlar. Bu arada alınan karar hasıraltı edilmiştir bile. Onlar kazandı, Marksistler kaybetti.

Afferin oportüniste, yazıklar olsun sözde Marksiste. Sen kendi işine bak kardeşim, senin işlerinden birisi de tamı tamına bu oportünistlerin alınan kararları uygulamadığını teşhir etmek, işçi sınıfının çıkarına olan ve elzem olan bir konuda alınan kararı uygulamaktan kaçındıklarını, tutarlı ve doğru bir tavır takınıp çalışma yapmaktan kaçındıklarını teşhir etmektir. Bu teşhirden geri durursan, yine oportünist kazandı.

Mesela.

Mesela adam bilmiyordur, araştırması, öğrenmesi gereklidir. Önerilen siyaset çok tartışmalı bir siyasettir, öyle hemen kabul edilemez. Ne bu yahu, bu adamlar kuklamı? Yat kalk dediğinde yatıp kalkacak, işte siyaset uygula dediğinde uygulayacak. Adamın öğrenmesi lazım. Marks, Engels, Lenin, Stalin vs. vs. okunacak, dünyanın bugünkü durumu araştırılacak ve ancak ondan sonra bu adam siyasetini belirleyecek. Hem sonra sen okudun inceledin ve siyasetini belirledin ama diğer adam tüm bunları yapmadı ki. Onun da beklenmesi lazım. Kukla mı bu adam. Kukla mı olmasını bekliyorsun sen bu adamın. Bekle de bekle. Ne okumanın öğrenmenin sonu gelir, ne de birisi okuyup öğrendiyse diğerinin okuyup öğrenmesi biter. Onunki bitse, sırada yeni birisi vardır. Eh, burjuva hakkı da öyle şuna buna geçerli de diğerlerine geçersiz bir şey değil ya. Onun da hakkı okumak öğrenmek, kukla olmamak, bağımsız olarak siyasetini geliştirmek. Bekle de bekle. Bu arada doğru siyasetin kabulüne bir set çekilmiştir. Doğru siyasetin yayılması ve uygulanması böylece engellenmektedir. Bu öğrenme siyasetinin pratik sonucu iişte tamı tamına oportünistlerin yaptıklarının aynıdır. Bizim siyasetimizi engellemekç Onlar kazandı, Marsistler kaybetti.

Aferin oportüniste, yazıklar olsun sözde Marksiste. Sen kendi işine bak kardeşim, senin işlerinden birisi de tamı tamına bu oportünistlerin bekleme siyasetini teşhir etmek, işçi sınıfının çıkarına olan ve elzem olan bir konuda siyaset belirlemekten kaçındıklarını, tutarlı ve doğru bir takınıp çalışma yapmaktan kaçındıklarını teşhir etmektir. Bu teşhirden geri durursan, yine oportünist kazandı.

Siyaset cahillik kabullenmez. Cahil olduğunun gerçekten bilincinde isen, git gideceğin yere, pratik siyasete katılma, öğren ve ondan sonra dön pratik siyasete. Siyasette cahillik üzerinden tavır takınmayı red etmek, cahillik üzerinden tavır takınmayı ertelemek, şu meşhur tavırsızlık tavrı, şu meşhur belirsizlik tavrının ta kendisidir. Oportünistliktir. İşçi sınıfının mücadelesi kesin tavırlarla yürütülebilir, başka türlü de yürütülemez. Tavır takınılması gereken bir konuda cahilmisin. Cahilliğini bil. Cahilliğin çerçevesinde tavrını belirle. Cahilliğinin bilincinde olduğun için onun üstüne üstüne git. Belirlediğin siyaseti sürekli ve acımasızca gözle, hem teori ile hem de paratikte. Yanlış ise, hatalı ise, sınıfın mücadelesine katkı değil de zarar veriyor ise, cahilliğin nedeniyle hatalı bir siyaset belirlemiş ve uygulamış isen onu derhal ve en hızlı bir şekilde düzelt. Hatalarına karşı, kendine karşı düşmanlarına karşı olduğundan bin kat daha acımasız ol. Siyasetini tespit ederken kendinde ne kadar çok zaaf görüyorsan, o siyasetine karşı da o kadar çok titiz ve dikkatli ol. Tüm siyasetini gözden geçirmen gerekir, ama bu siyasetine karşı fazladan titiz ol. Kendine karşı acımasız ol. Marksizmin ABC'si bunu öğretir. Siyaset cahillik kabul etmediği gibi, hata da kabul etmez. Hatalı siyaset te bir siyasettir, doğru siyasete karşı savunulan bir siyaset. Marksizme karşı savunulan bir siyaset. Hatasını gören ve düzelten kişi ve parti o konuda Marksizme geri dšner, davaya verdiği zararı böylece kısıtlar. Hatasında ısrar eden kişi ve parti artık hata yapmıyordur. Onunki bir siyasettir. Hatasında ısrar eden hata yapamaz, hatalı siyaset yapamaz, o işçi sınıfına zarar veren bir siyaset türü üretmiştir, onu yapmakla meşguldür. O siyaset yapmaktadır. Marksizme karşı, işçi sınıfının çıkarlarına karşı bir siyaset yapmaktadır. O oportünistin, revizyonistin tekidir, o parti oportünist bir partidir. Beklemeciler, belirsizlikçiler, kararsızlıkçılar, bunların tümü de otomatikman oportünist bir siyasetle iştigal etmektedirler. Tüm bu tür siyasetler oportünizmin tipik siyaset türüdür. Dünyanın gördüğü ve göreceği en devrimci sınıf olan işçi sınıfı ve bu sınıfın siyaseti olan Marksist siyaset böylesi siyasetler uygulayamaz. Bunlara karşı, bunların yıkıcılığına karşı savaşır.

Bu tür siyasetlere karşı savaşılmaz ise, biz kendi siyasetimizi uygulayamayız. Ama bu oportünistler kendi siyasetlerini uygularlar. En azından bizim siyasetimizin yayılmasını ve uygulanmasını önlemek siyasetlerini uygularlar. Buna müsade edilmiyecektir. Siyasetimizi yayacak ve uygulayacağız. Siyasetimizi propaganda, ajitasyon ve örgütleme sürecende yani pratikte doğruluğunu dosta düşmana göstererek yayacak ve uygulayacağız. Oportünist siyasetler, oportünist metodlarla buna karşı direnecekler. Bu zavallı oportünistlerin zavallı direnişi olacaktır. İlkeli siyaset zafer kazandırıcı siyasettir. İlkesizler, kaypaklar yok olup gitmeye mahkumdurlar. Siyaset kaypaklık kaldırmaz. Ya burjuva ilkelere sarılacaksın, ya da proleter. Ara yer boş iştir. Yenilgiye götürür. Ya da burjuvazinin kucağına, ki o da devrimciyim diyen için bir yenilgidir.

Kesin kararlardan kaçınan siyasetçiler ister istemez şu gayri meşhur mimumculuk siyasetine kayarlar. Proleteryanın maksimum programı komünizm programıdır. Proleterya bu programını işçi sınıfının ve toplumun içinde bulunduğu şartlarda uygulayabilecek konumda değilse, işçi sınıfı hareketinin kendini içinde bulduğu şartlara uygun düşen bir minumum program hazırlamak zorundadır. Bu program hazırlanır ve acil olarak uygulanması için iş başı yapılır.

Gel gelelim, işçi sınıfının ve toplumun içinde bulunduğu şartlara uygun olarak ileri sürülen minumum program bile bu baylara çok gelir. Onlar bunu maksimum program olarak görürler, haklıdırlar da. Onlar için bu program hakikaten de gidebilecekleri ve pek de gitmek istemedikleri maksimumdur. Dolayısıyla onlar bu minumum programı uygulamak için çalışmayı red ederler, bu minumum program öncesinde hayata geçirilecek olan bir "minumum ortaklık programı" ileri sürmek isterler.

İyi ama göz ve nizam vardır. Proleteryanın minumum programı bilimsel temellerde ve doğru bir şekilde belirlenmiş ise, bu minumumdan daha da minumum olan minumum ortaklık programının içeriği ne olacaktır? Bir tek içerik mümkündür. Büyük burjuva güçlere, burjuva emperyalist güçlere, burjuva milliyetçi güçlere taviz üstüne taviz veren, tüm siyasi varlıklarını bu güçlerle oluşturdukları ortaklıklara bağlamış olan, yani Kıbrıs'ın işçi ve emekçilerini bu burjuva güçlerin peşine takma göreviyle iştigal etmekte olan siyasetlerle minumum ortaklık bulunacaktır. Yani onların bu gerici ve yenilgiye götürücü işlerini yapmalarında onlara yardımcı olunacaktır. Minumum ortaklık siyasetinin başka hiçbir anlamı yoktur.

Bu arkadaşlar dönüp dolaşıp bizim diğer örgütlerle imzaladığımız ortak duyurulara bakıyorlar. Ve iddia ediyorlar ki, onların minimum ortaklık programı talepleri işte tamı tamına da böyle bir ortaklıktır. Defalarca dedik ve tekrarlıyoruz. Değil kardeşim. Alakası yoktur Biz diğer örgütlere gittiğimizde onlara doğru siyasetin, hep birlikte uygulanması için çalışmamız gereken siyasetin bizim anti-emperyalist cephe siyasetimiz olduğunu anlatıyoruz. Biz onlara kendi siyesi önerilerinin, burjuva güçlere, burjuva güçlerin varlığı korunarak sorunu çözme önerileri olduğunu, bu önerilerin bizi, hepimizi zafere değil yenilgiye götüreceğini anlatmaya çalışıyoruz. Her zaman her şart altında bunu anlatmaya ve kavratmaya çalışıyoruz. Tüm çabamıza rağmen siyasetimiz kabul edilmediğinde bu arkadaşlardan kopmamak için, onlara pratik içinde siyasetlerinin yanlışlığını gösterebilmek için onlarla birlikte hareket ediyoruz.

Biz üstlendiğimiz kararlara, yanlış ta bulsak uyarız. Uyuyoruz, tüm bu duyuruları gazetemizde yayınlıyoruz. Ama bu arada bizim siyasetimizi gazetelerinde yayınlamak zahmetine katlanan bir arkadaş gurubuyla karşılaşmış değiliz. Yani bu arkadaşlar bizim siyasetimize karşı böylesi metodlarla mücadele yürütmektedirler. Siyaset bu. Biz de onlara karşı mücadelemizi elimizde ki tüm imkanlarla sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz de. Biz onlara imkanlarımızı sunarken, biz onların siyasetlerini yanlış bulmamıza rağmen yayıp uygularken, kendi imkanlarını bize sunmayan, bizim siyasetimizi yayıp uygulamak için kılını bile kıpırdatmayan kişi ve partilerin bize karşı, biz onların yanlış görüşlerini eleştirdiğimiz için karşı çıkmaları, siyasetteki tipik cambazlıklardan biridir. Bu tür cambazlıklardan vaz geçilmelidir. Görüşlerimizi yayınız ve kitleleriniz ve kadrolarınız karar versinler doğrumuyuz yanlışmıyız. Biz sizinkileri yayıyoruz ve eleştiriyoruz. Aynısını yapın. Sizden daha fazlasını istiyen yoktur. Hem bunu yapmayacaksın hem de mantar gibi suyun üstüne çıkacaksın. Bir müddet işe yarıyabilir böylesi siyasetler. Uzun dönemde hiçbir işe yaramaz.

Oflamaya puflamaya gerek yoktur. Hiçbir işe de yaramaz. Anti-emperyalist cephe siyaseti, burjuva milliyetçiliğinin her türüne karşı amansız düşmanlık siyaseti Kıbrıs'ta hakim kılınması gereken bir siyasettir. Bu siyaset hakim kılınmaz ise zafer mümkün olmayacaktır. Toplum için gerekli olan siyasetler de zafer kazanırlar. Er veya geç. Ama mutlaka. Diğer partilerdeki devrimci arkadaşlar bunu ne kadar çabuk kavrar ve bu yönde ne kadar birlikte çalışırsak o kadar çabuk, başka türlü de o kadar geç. Ama bu siyaset Kıbrıs için gereklidir. O halde muzaffer de olacaktır.

2- MUHALİFLERİYLE BİRLİKTE CEPHE İÇİN ÇALIŞMAK

Anti-emperyalist birleşik cephe çalışması kaçınılmaz olarak bizleri Kıbrıs'ın geleceği açısından yanlış siyasetler savunan ve uygulayan kişi, parti ve örgütlerle yüz yüze getirmektedir.

Bizim bu temaslar sırasında kesin ve sürekli olan bir tavrımız vardır. O da şudur: tüm bu birey, parti ve örgütlere bizim Birleşik Cephe programımızın mevcudiyetini ve Kıbrıs'ın geleceğinin ancak bu programın zaferi için çalışılırsa güvence altına alınabileceğini bildirmek. Onları bu program hakkında bilgilendirmek. Onlardan bu programımıza karşı tavır takınmalarını istemek.

Bu birey, parti ve örgütlerden bazıları bizim programımıza karşı tavır takınacaklardır. Bunlar görüşlerimize karşı düşmanca bir tavır bile sergileseler en iyi birey, parti ve örgütler arasında addedilmelidirler. Görüşlerini açıkça ortaya koymuşlardır, anlaşmazlıklarımız açıkça ortadadır, kendi kadroları ve kitlelerine de bu konuda tavır takınmaları için bir fırsat sunmuşlardır. Böylesi birey, parti ve örgütlerle yapılacak işler kesinlik kazanır. Tek tek konularda anlaşılır ve bu anlaşma çerçevesinde birlikte hareket edilir. Varılan anlaşmada biz taviz verdi isek, onlar bizim alınan kararı eleştireceğimizi bilirler. Eleştirimizi her fırsatta yaparız, onlar da bize eleştirmemiz için kendi imkanlarını da sunarlar ve alınan kararları bu eleştirilere rğmen birlikte hayata geçiririz. Veya tam tersi.

Siyaset dediğin böyle olamlı. Siyaset böyle yapıldığında tüm siyasi farklılıklara rağmen, tüm düşmanlıklara rağmen, her kesim diğerinin kendine üstün gelmeye çalıştığını gayet iyi bilmesine rağmen açık ve dostça iş yapılır. Güven içinde iş yapılır. Her birey, parti ve örgütün ne amaçladığı açıktır, hem kadrolar hem kitleler bilir. Hem kadrolar, hem de kitleler doğru buldukları yere gider.

Ne güzel bir şey. Allah bize de nasip eder inşallah. Ama biraz zor.

Dolayısıyla gerçeklere bakalım.

Birinci gerçek şudur ki biz yaptığımız anlaşmalara uyarız. Bu nedenlede birey, parti ve örgütlere kendi Birleşik Cephe programımız dışında bir minumum ortaklık platformu önermeyiz. Denktaş-Klerides görüşmesi çerçevesinde vb. somut olaylar çerçevesinde ortak bir tavır sergilenmek istendiğinde bizim görüşlerimize rağmen arkadaşlar başka minumum program önerileri sunarsa onlara uyabiliriz. Bu bizim eleştiri hakkımızı saklı tutar. Halbuki yanlış bir minumum ortak platform önerisi bizden gelirse, bu platformu eleştiri hakkımızı yitiririz. Kendi önerilerini kendileri eleştiren kişi ve gurupları kim dikkate alırki?

İkinci gerçek şudur ki, bize karşı şeytanlık yapanlara karşı biz de şeytanlık yapmasını biliriz elbet. Ve biz onlar gibi yalan dolanla şeytanlık yapmayız. Doğru siyasetimizde ısrar ederek, o şeytanların siyasetlerinin yanlışlığını her fırsatta herkese duyurarak, bu fırsatı elde etmek için, eleştiri hakkımızdan bir an için taviz vermeden, gerekirse her türlü tavizi vererek şeytanlık yaparız. Alınan kararlara onlardan daha da iyi uyar ve bu tavrımızla ve alınan kararların yanlışlığını her fırsatta sergileyerek, alınan kararların yanlış sonuç vermesinin bizim faaliyetimizin sonucu değil, alınan kararların yanlışlığının sonuçları olduğunu herkese göstererek. Bu şeytanlığı yapmanın en iyi yolu da tamı tamına tek tek konularda bu şeytan siyasetçileri tavır takınmaya zorlamaktır. Siyasetlerinin genel çerçevesi doğru olmayan siyasetçiler, tek tek olaylarda tavır takınmaya zorlandıkça şapkaları düşecek ve kelleri gözükecektir. Bunları genel siyaset bazında tavır takınmaya zorlamak çok güçtür. Ta ki biz çok güçlü oluncaya kadar imkansızdır da. İkinci Dünya Savaşı öncesi çok güçlü Komünist partileri vardı. Sosyal demokrat-sosyal şövenler buna rağmen Komünistlerin önerilerini dikkate almadı. Bugünün şartlarında en uygun siyaset bu şeytanları tek tek konularda tavır takınmaya zorlamaktan, onların tavırlarını tek tek olaylarda genel siyasetleri çerçevesine yerleştirip teşhir etmekten geçer. Bu yapılacaktır. Çatlasalar da, patlasalar da bu yapılacaktır.

Fakat esas önemli olan, belirleyici olan işçi sınıfına ulaşmaktır, onu kazanmaktır, sendikalara yerleşmektir. Gücümüz buradan kaynaklanacaktır. Başka bir yerden değil. Birleşik Cephe siyaseti bu sayede gerçeğe dönüşecektir. Başka bir şekilde değil.

Tüm dikkatler işçi sınıfına ve sendikalara yöneltilmelidir.

3- CEPHE ÇALIŞMASI VE Y.B.H.'YE KARŞI TAVIR

a. Farklılıkları Öne Çıkarmak.

Ö. Özgür yoldaş, "..toplum....gerçek anlamda söz sahibi oluncaya kadar farklılıkların bağıra bağıra ön plana çıkarılması" na taraftar görünmemektedir.

Siyaset prensipli yürütülmesi gereken bir bilim ve sanattır. Prensipler doğru oldukları oranda o prensiplerin savunucusu partileri zafere götürür. Prensipsiz partiler ise yenilmeye mahkumdurlar.

Mesela farklılıkların ön plana çıkarılması sorununda partilerin ve siyasilerin prensipleri olmalı ve onlar o prensiplere uygun davranmalıdırlar. Mesela Ö. Özgür yoldaş gerçekten farklılıkların ön plana çıkartılmasına karşı ise, bu konuda prensipli davranan bir siyasetçi ise, o bu sorunu kendisi gayet kolaylıkla çözebilir. Nasılmı? Kendisinin bizden veya başkalarından farklı olan görüşlerini bağıra bağıra ön plana çıkarmaktan vaz geçer, bizim görüşlerimizin ön plana çıkartılmasını kabullenir ve bu problemi de böylece çözer.

Açıktırki Ö. Özgür yoldaş böylesi bir siyaseti benimsemiyecektir. O, kendi görüşlerini bağıra bağıra ön plana çıkaracaktır. O zaman bu önerisinin bir tek anlamı kalıyor: farklılıkları bağıra bağıra ön plana çıkarmıyalım diyerek Ö. Özgür başkalarının farklı görüşlerinin ön plana çıkarılmasını önlemek istiyor. O zamanda tutarlı ve prensipli siyasetçi bu isteğini açıkça ilan etmelidir. Ne varki bundan çekinecek? Her siyasetçi, her siyasi parti kendi görüşlerinin doğruluğundan hareket eder, kendi görüşlerinin üstün kılınması için mücadele eder. Siyaset bu değilmi? Öyle. İşte farklılıkların bağıra bağıra ön plana çıkarılmasına karşı çıkarken kendi görüşlerini bağıra bağıra ön plana çıkaranlar da siyaset yapmaktalar. Çok kötü bir siyaset. Prensipsiz bir siyaset. Kendi önerdikleri prensiplere kendileri uymayan siyasetçi siyaseti yapıyorlar. Öyle değilmi ama? Eğer bu öneri tutarlı bir şekilde uygulanılmak istenen bir öneri ise, daha önce de dediğimiz gibi, Ö. Özgür yoldaş kendi görüşlerini bağıra bağıra ön plana çıkarmaktan vaz geçsin ve birlik sağlansın!

Bu konuda bizim önerdiğimiz prensip farklıdır. Birincisi biz kendi görüşlerimizi Kıbrıs siyasetinde hakim kılmak istediğimiz basit siyasi olgusunu siyasilerden ve kitlelerden gizlemiyoruz. Çünkü biz kitlelere siyaset öğretmek istiyen bir siyasetiz. İkincisi biz bu amaca ulaşmanın yolu olarak farklı görüşlerin, farkı siyasi parti ve gurupların ağzını tıkamak taraftarı değiliz. Bu imkansızdır da. Daha doğrusu o gurup ve partiler aşırı derecede siyaset bilgisinden yoksun aptalların oluşturduğu bir gurup veya parti değilse, veya çok akıllı oportunist, fırsatçı, her kılığa girmeyi prensip edinmiş baş belası bir gurup veya parti değilse, bu tür bir öneri uygulanması imkansız bir öneridir. Dolayısıyla biz, her gurup ve partinin kendi görüşlerini savunması, eleştiri hakkının mahfuz olması gerektiği prensipini ileri sürüyoruz. Buna uygun davranmak mümkündür. Dahası buna uygun davranılmamış dürüst ve açıktan, kitlelerin, halkın kimin ne dediğini görüp seçeneğini ona göre yapabildiği bir ortam yaratmak mümkün değildir. Böylesi bir ortamın tersi bir ortam da bize yaramaz. Farklı görüşlerim var diyen hiçkimseye yaramaz. Dolayısyla da işe yaramaz. Ö. Özgür yoldaşın önerisi işe yaramaz. Daha doğrusu sadece onun işine yarar. O zaman da farklı eğilimlerin birliği boş lafa dönüşür.

Biz her bir gurubun, partinin kendi içindeki farklılıkları çöp kutusuna atmasını, kendileri için bir tek siyasi hat oluşturmasını da yanlış bulmuyoruz. Bizce doğru olanı budur ve bu yukarıda savunduğumuz görüşlerle zerre kadar çelişmez. Hele hele söz konusu gurup veya parti işçi sınıfının bir partisi olacaksa, orada fikirbirliği ve onun ürünü olan örgütsel ve mücadele birliği belirleyici öneme haizdir. Dünyanın doğru bir değerlendirmesi ve bundan kaynaklanan örgütlülüğü dışında hiçbir imkana sahip olmayan işçiler, iktidara gelmek istiyorlarsa başka türlü hareket etmek şansından yoksundurlar. Fikirsel ve örgütsel kargaşa onlar için ölümcüldür. Bu da tabii ki işçi yoldaşların bir sorunudur. Kendilerinin ele almaları gereken bir sorun.

b. Stratejik Hedefte Birlik

Şu veya bu farklı siyasi eğilimler birliktelik oluşturacaksa, orada farklılıkların bu birlikteliği yiyip bitirmesini önlemenin tek yolu hakikaten stratejik hedefte birlikteliktir. Böylesi bir fikir birliği oluştuktan sonra bu stratejik hedefe ulaşmak için önerilen taktiksel yöntemlerdeki farklılıklar, zaman zaman belirleyici olabilse de o kadar da üstesinden gelinemiyecek sorunlar oluşturmazlar. Bu meyanda Ö. Özgür yoldaşın stratejik hedefte birlik talebi gayet doğru bir taleptir. Kendisinin šnerdiği stratejik hedefte hemfikir olmayan örgütlerle birlikte hareket etmesi oldukça zor olacaktır. Bu noktada yapılabilecek tek şey, tek tek eylemlerde fikirsel tartışmalar vb. sonrası karşılıklı tavizler veya güçlü olanın diktası altında birlikte hareket etmektir. Başka yol yoktur.

Stratejik hedefte birleşemeyen guruplar, tek tek sorunlarda, tek tek taleplerde birlikte çalışmanın yollarını aramalıdırlar. Kıbrıs'ta bunu yapmamak kelimenin tam anlamıyla rezaletin dik alası olur. Bu meyanda, mesala biz, YBH ile her bir faaliyetlerinde birlikte çalışmanın yollarını aramaya, onlarla birlikte çalışmaya hazırız. Bunu derken, stratejik hedefte birliği sağlamanın daha iyi bir birlikteliğe yol açacağını, Kıbrıs'ın geleceği açısından daha faydalı ve yararlı olduğunu görebildiğimiz için YBH ile stratejik hedefte birlik oluşturup oluşturamıyacağımızı bir incelemek, YBH'ten yoldaşların fikirlerini ölçüp biçip onlara karşı çıktığımız oranda nedenlerini onlara anlatmakta ve mümkünse stratejik bir birlik sağlamakta yarar vardır.

Ortak yönlerimizi belirlemeye çalışalım.

Ö. Özgür yoldaş " Garantörler ile Orta Doğu petrolünü doğrudan denetim altında tutmak istiyen büyüklerin çıkarları ortak bir paydada buluşturulabilirse Kıbrıs Sorunu çoktan çözülürdü" diyor. Biz bu konuda hemfikiriz. Biz Kıbrıs Sorunu'nu yaratanların Türkiye, Yunanistan, İngiltere, ABD, AB(Fransa-Almanya) ve hatta birazıcıkta Rusya ve ama aynı zamanda pek de büyük olmayan Kıbrıslı Rum ve Türk hakimleri oluduğunu tespit etmiş ve Kıbrıs'ta burjuva emperyalist çšzüm šnerilerinin gerçekleşibilmesi için en azından bu güçler arasında bir fikir birliğine varılması gerektiğini belirtmiş, bu kadar çok kendi çıkarı için her haltı yemeye hazır burjuva gücün devrede olduğu bir sorunda fikir birliğini sağlamanın çok zor olduğunu ortaya koymuş, böylesi bir fikir, yani çıkar birliğinin ancak ve ancak güçlü olanın kendi fikrini, kendi çıkarını, belkide bir kaç tavizlede olsa diğerlerine empoze etmesinden geçeceğini anlatmıştık. Büyüklü küçüklü bu burjuva güçler arası değişmekte olan güç dengesine ve bu güçlerin çok olan sayılarına da bakarak, kendilerinin yarattıkları Kıbrıs Sorununu bunların anlaşarak kendi aralarında çözmelerinin çok zor olduğunu tespit etmiştik. Bizim bu tespitlerimiz tüm Kıbrıs tarihinin incelenmesine dayanıyordu. Son Yunanistan darbesinden ve Türkiye işgalinden beri de 24 yıl geçmiştir. Dahala anlaşacaklar.

Ö. Özgür yoldaşta bilirki, son 24 senedir o ve partisi CTP bugün YBH için önerdiği stratejik hedef çerçevesinde hareket etmiştir. CTP dahala, şu veya bu şekilde aynı stratejik hedef çerçevesinde çalışmaktadır. YKP ve A. Durduran yoldaşta aynen o stratejik hedef çerçevesinde hareket etmiştir. Nedir bu stratejik hedef?

"Kıbrıs sorunun barışçıl yöntemlerle, görüşmeler yoluyla, BM çatısı altında oluşan parametreler uyarısınca ele alınması".

İşte Ö. Özgür yoldaş ve YBH "halkı taraf yapmaktan" bahsederken Kıbrıs halkını bu stratejik hedefin taraftarı, destekleyicisi yapmayı önermektedir. Kıbrıs halkını "tümleç olmaktan kurtarıp özne" yapmak isterken bu stratejik hedefi elde etmenin bir šznesi yapmak istemektedir.

Bu konuda ilk önce şu basit soruları sormak ve cevap istemek zorundayız: bu staratjik hedef tespitinde Ö. Özgür, A. Durduran ve YBH açısından yeni olan nedir? Bu stratejik hedef tespiti bu yoldaşların ve partilerinin son 24 yıldan beri hedefledikleri bir strateji değilmi? Öyleyse, ki öyledir, bu hedefi elde etmek için yeni olan gerçek değişiklikler nelerdir? Ö. Özgür yoldaş daha düne kadar aynı stratejik hedefe uygun olarak çalışan CTP'nin, bu kuzey Kıbrıs'taki halk partilerinden en güçlüsünün başkanı değilmiydi? Ö. Özgür yoldaş bu parti üzerinden kuzey Kıbrıs'ta hükümete kadar yükselmedi mi? CTP, YBH'inden kat kat güçlü bir parti olarak dahala bu stratejik hedefi elde etmek için çalışmıyormu? A. Durduran yoldaşın kurduğu ve bir zamanlar başkanlığını yaptığı TKP'de böyle bir parti değilmi? 24 seneden beri bu hedef çerçevesinde yaptığınız çalışmalar niye Kıbrıs halkını tümce olmaktan kurtarıp özne yapamadı da, şimdiden sonra yapacak?

Bu konuda suçlayıcı, farklılıkları bağıra bağıra ön plana çıkaran, yapılmak istenen iyi bir şeyi bozmak istiyen bozguncular pozisyonuna düşmemek için bu stratejik hedefi tekrar tekrar gözden geçirmek gerekir.

Bu stratejik hedef, Kıbrıs Sorununun burjuva emperyalist çözüm önerilerinden birisidir. Tüm pisliklerine, tüm ABD'nin oyuncağı olmasına vb. rağmen BM çatısı altında bir öneri olduğu için burjuva emperyalist çözüm önerilerinden en akla yatkını, bu burjuva güçlerin anlaşmalarını barışçıl bir çerçevede sağlamaya en yakın olanıdır. Kıbrıs Sorununa burjuva emperyalist bir çözüm bulunacaksa en akla yatkını budur. BM çerçevesinde bir çözüm. 24 yıldan beri üzerinde çalışılan bir çözüm.

Kimler çalışıyor bu çözüm için? Burjuva emperyalist güçler. Kimler çomak sokuyor bu çözümün elde edilmesine? Burjuva emperyalist güçler. Ö. Özgür nasıl bir strateji ile Kıbrıs halkını Kıbrıs siyasetinde bağımsız bir güç haline, özne haline dönüştürmeyi öneriyor? Burjuvalar arası bu didişmede taraf olarak! 24 yıldır süren ve sonuçlanmayan, kendisinin ve eski partisi CTP'nin 24 yıldır taraf olduğu bu didişmede taraf olmayı sürdürerek Kıbrıs halkının Kıbrıs siyasetinin belirlenmesinde özne haline geleceğini ileri sürüyor bu yoldaş.

Yanılıyor. Kıbrıs halkı, böylesi bir stratejik hedef için siyaset yapan partilerin ardından gittiği sürece Kıbrıs siyasetinde bir tümce olmaktan kurtulamaz. Burjuva emperyalist güçlerin siyasetinin uygulanmasında bir tümce. Kıbrıs halkı Kıbrıs siyasetinde bir özne haline gelecekse, kendi çıkarlarına uygun düşen burjuva emperyalist güçlerden bağımsız bir siyaset ve o siyaseti uygulayan bağımsız partilerine sahip olmalıdır. Kıbrıs halkı Kıbrıs siyasetinde bağımsız bir siyasi güç, bir özne haline gelecek ise o, KSG'nin birleşik cephe hükümet programını öğrenmeli ve o programı uygulamak, hayata geçirmek için siyaset sahnesine çıkmalıdır.

Ö. Özgür yoldaş yanılıyor. 24 yıl ve daha da uzun geçmiş ve bugünün burjuva güçler arası silahlanma yarışı ve bölgesel çıkar çatışmaları onun yanıldığının, A. Durduran'ın yanlıdığının gayet açık ve kesin ispatıdır. Onların bizzat kendilerinin siyasi tecrübeleri onların yanıldıklarının kesin ispatıdır.

Niye o zaman bu basit gerçeklere rağmen Ö. Özgür ve A. Durduran yoldaşlar dahala bu burjuva emperyalist stratejiyi savunup, Kıbrıs halkının devrimci potansiyelini bu stratejinin gerçekleşmesi için bir 24 yıl daha çarçur etmek istiyorlar?

Bizim Kuzey Kıbrıs'ta bu burjuva emperyalist stratejik hedef bağlamında görebildiğimiz tek siyasi değişiklik CTP, YKP ve birazda TKP içinde šrgütlenmiş yurtseverlerin bu stratejik hedefi elde etmek için 24 sene çalışıp bir arpa boyu kadar yol alamadıklarının farkına varmaları, bu stratejik hedef için çalışmaya devam ederlerse Kıbrıs halkının Kıbrıs siyasetinde bir özne, yani kendi bağımsız siyasetine sahip, Kıbrıs Sorununu halk yararına çözecek bir siyasete sahip bağımsız bir güç haline bir türlü gelemediklerini idrak etmeye, hissetmeye başlamalarıdır. Bu meyanda Ö. Özgür ve A. Durduran yoldaşların bu stratejik hedefi elde etmek için YBH'yi oluşturma çabalarının bir tek siyasi anlamı var: Kıbrıs halkının Kıbrıs işçi sınıfı önderliğinde gerçekten bağımsız bir güç haline gelmelerini sağlıyacak yurtseverlerin bağımsız bir siyaset etrafındaki birlikteliğine çomak sokmak. Bu birlikteliği geciktirmek için Kuzey Kıbrıs siyasetine oynanacak yeni bir oyuncak sunmak.

Bu tespit bu yoldaşların istekleri, amaçları olmayabilir. Ama siyasette istek koskoca bir hiçtir. Elde edilen sonuç ise herşey.

İçinde yaşadığımız emperyalist dünyada bir ülkenin bağımsızlığının ne anlama geldiğini, bu bağımsızlığı kazanmak ve korumak görevinin işçi sınıfı ve devrimci küçük burjuva kesimlerilerin ve yurtsever entellektüellerin görevi olduğunu bilmiyen bir halk siyasetçisi yoktur. Halkın bağımsız bir siyasi güç haline gelmesi, halkın siyaset sahnesinde özne haline gelmesi için onun kendi bağımsız(ve doğru) bir siyaset geliştirmesi gerektirdiğini bilmiyen bir halk siyasetçisi yoktur. Ama tutmuş Ö. Özgür ve A. Durduran yoldaşlar halkçı siyasetçiler olarak Kıbrıs halkına hiçbir bağımsız siyaset önermiyorlar. Burjuva emperyalist çözüm önerilerinden biri için çalışmayı stratejik hedef olarak öneriyorlar ve tutmuş bunun Kıbrıs halkını siyasette bir özne, bir bağımsız güç haline dönüştüreceğini iddia ediyorlar. Bu iddialarla bizlerden ne elde etmeyi amaçladıklarını düşünmemizi istiyorlar? Kıbrıs halkının bağımsız bir güç olarak siyaset sahnesine çıkmasını amaçladıklarını mı düşünmemizi istiyorlar? Bu imkansız bir istektir. Bu yoldaşlar Kıbrıs halkının bağımsız bir siyasi güç haline gelmesini gerçekten istiyorlarsa šnerdikleri stratejik hedefi gšzden geçirmek zorundadırlar. Bizim Birleşik Cephe Hükümeti önerimiz, bu hükümet için öngördüğümüz program Kıbrıs halkını bağımsız bir güç olarak Kıbrıs siyaset sahnesine çıkarır. Yoldaşların stratejik hedefi ise, Kıbrıs halkını bir tümce olarak, burjuva emperyalist güçlerin istekleri ve planları çerçevesinde oradan buraya savrulan ve onları kesin olarak bu gerici güçlerin kuyruğu ve yedek gücü yapan bir konumda tutar. Biz bu stratejik hedefi kabullenemeyiz. Kıbrıs halkının potansiyelini bu hedefe ele geçirmek ayaklarında çarçur edemeyiz. Onları burjuvazinin kuyruğu olmaya mahkum edemeyiz. Ö. Özgür ve A. Durduran yoldaşların da böylesi şerefsiz bir konumda durmalarına katkıda bulunamayız. Onları uyarmak görevimizdir. 24 yıldır bu stratejik hedefi kazanmak için çalışmış kişileri uyarmak biraz ayıp kaçsa da yapılmalı. Yoldaşların iyi niyetine güvenmeli. Bu iyi niyet iyi siyasete dönüştürülmeli. Kıbrıs'ın açıktır ki bu yoldaşlara da ihtiyacı vardır.

c. Stratejik Hedef-Taktik …neriler

Ö. Özgür yoldaş bizim Kıbrıs Sorununa BM çerçevesinde bir çözüm bulunmasına karşı çıktığımız görüşünde galiba? Bu doğru değildir. Biz böylesi bir çözüme karşı değiliz. Biz sadece ve sadece böylesi bir çözümün ancak ve ancak burjuva emperyalist güçler kendi aralarında anlaşabildiklerinde mümkün olacağını ve bizim görevimizin onları anlaştırmak için onların kuyruğunda siyaset yapmak olmadığını, onlardan bağımsız, işçi sınıfı ve tüm halkın yararına olan bir çözüm için siyaset yapmamız gerektiğini ileri sürüyoruz. Bu güçlerin kendi aralarında yaptıkları görüşmeler ve kendi aralarında kendi çıkarlarını uzlaştırarak (ve birileri kendi çıkarlarını empoze ederek) elde edecekleri bir anlaşmayı elde etmeyi stratejik hedef tespit etmenin rezilliğin dik alası olduğunu ilan ediyoruz. Kıbrıs halkının çıkarına değil zararına bir siyaset olduğunu ilan ediyoruz.

Eğer Kıbrıs halkı kendi bağımsız siyaseti üzerinden siyaset sahnesine girerse, gerçekten, kitlesel bir siyasi güç haline gelirse, siz o zaman seyredin bu burjuva emperyalist güçler nasıl acele tarafından anlaşacaklardır. Halkın bağımsız siyasi gelişmesini bastırmak için anlaşacaklardır. Yani, Ö. Özgür ve A. Durduran yoldaşlar gerçekten Kıbrıs halkının bağımsız bir siyasi güç haline getirilmesine katkıda bulunurlarsa, hiç şüpheleri olmasın, BM çerçevesinde veya başka türlü bir burjuva emperyalist çözüm işte o zaman devreye girecektir. Çünkü tüm burjuva emperyalistler ortak bir çıkara sahip olacaklardır. Bağımsız halk hareketini bastırmak ortak çıkarı. Yani siz gerçekten BM çerçevesinde bir anlaşma mı istiyorsunuz? O zaman Kıbrıs halkını gerçekten bağımsız bir siyasi güç haline getirmek zorundasınız. Yani siz Kıbrıs halkının gerçekten bağımsız Birleşik Cephe Hükümeti programına sahip çıkmak ve Kıbrıs halkını o programa kazanmak için siyasete çekmek zorundasınız. İşte o zaman bir türlü anlaşmayan burjuva emperyalist çevrelere, isterseniz anlaşmayınız, biz Kıbrıs halkı olarak bu sorunu çözüyoruz diyebilirsiniz. Gerçekten bağımsız bir güce, halkın örgütlü gücüne sahip olursunuz. Sizin BM çerçevesinde çözüm stratejik hedefi çerçevesinde oluşturacağınız siyasi güç hiçbir zaman bağımsız, kendi hedef ve amaçlarına sahip bir güç haline gelemez.

İşte böylesi bir bağımsız güce sahip olmak için, birleşik cephe hükümetini kurabilmek için pek çok taktik mücadeleler verilmek zorunda kalınacaktır. BM çerçevesinde bir çözüme, burjuva emperyalist bir çözümde olsa böyle bir çözüme ulaşmak için verilecek olan mücadele böylesi bir mücadeledir. Bu mücadele Kıbrıs Sorunda devreye girmiş olan güçlerin nasıl ve ne kadar cani burjuva emperyalist güçler olduğunu teşhir etmek, Kıbrıs halkını bu güçlerin peşinde gitmekten vaz geçirmek için kullanılması gereken bir taktik mücadele alanıdır.

BM çerçevesinde ve diğer emperyalistlerin ve yerel hakim güçlerin önerilerinin emperyalist öneriler olduğunu teşhir etmek gerekmiyormu? Gerekiyor. Burjuvazinin BM çerçevesinde bile yaptıkları önerilerin ne kadar haksızlıklar taşıdığını, burjuvazinin kendi prensiplerini, bunlardan en šnemlisi olan mülkiyet hakkı prensibini bile çiğnediğini, Kıbrıs Sorununa sunduğu tüm önerilerin bu en temel burjuva prensibi bile ayak altına aldığını, bu prensibin kapanın elinde kalır, güçlünün elinde kalır prensipiyle değiştirildiğini, bunların tüm önerilerinin Kıbrıs halkının burjuva temelde bile olsa çıkarlarına ters düştüğünü teşhir etmiyecekmiyiz? Bu sayede Kıbrıs'taki burjuva güçleri teşhir etmiyecekmiyiz? Onları her fırsatı kullanarak teşhir etmez isek, Kıbrıs halkını nasıl olacakta Kıbrıs siyasetinde bir šzne haline, bağımsız bir güç haline getireceğiz? Palavranın alemi yoktur Ö. Özgür ve A. Durduran yoldaşlar. Bizim ve yurtseverlerin bu palavralara karnı da toktur. 24 yıldır yiye yiye bir hal olduk nede olsa.

Ama biz BM çerçevesinde herhangi bir çözüme karşı değiliz. Biz çeşitli burjuva güçlerin bu çerçevede dahi bir türlü anlaşamadıklarının teşhir edilmesine karşı değiliz. Dahası, bu burjuva emperyalist güçler Kıbrıs'ta tam bir yıkım ve katliam anlamına gelecek olan bir savaşa girişmesinler ve hangi çerçevede olursa olsun anlaşşınlar. O da kabulümüz. Savaş yapmayın anlaşın. Anlaşşınlar sevgili Ö. Özgür ve A. Durduran yoldaşlar. Anlaşşınlar bu baylar. Biz mi önledik bunların anlaşmasını? Bunlar karşı çıkıyor o halde anlaşmıyalım mı dedi bu baylar? Veya siz anlaşın dediniz, 24 yıldır diyorsunuz, arkanızda koskoca CTP ile, arkalarında koskoca AKEL ile anlaşınız dediniz ve biz anlaşamaz bu gerici, katil burjuva güçler dedik diye mi anlaşmadılar şimdi bunlar? Ne zaman ve nerede dedik bunların anlaşmalarına mani olalım diye? Ve desek ne yazar? Kıbrıs halkı bağımsız bir güç olarak siyaset sahnesine çıkmadığı müddetçe bizim ve sizin ettiğiniz lafların ne hükmü olur? Denktaş ve Klerides(ve diğer güçler) CTP ve AKEL'i bile dikkate almıyor da sizi ve bizi dikkate alacak ve bunlar anlaşmaya karşı o halde anlaşmıyalım diyecekti?

Tabii ki değil. Sizin stratejik hedefiniz bir diğer CTP ve AKEL oluşturmaktır. Kendilerine ve Kıbrıs halkına burjuva emperyalist güçleri BM çatısı altında anlaşmaya zorlamaktan başka bir gšrev biçmiyen ve biçemiyen bir diğer burjuva kuyrukçusu bir güç oluşturmaktır.

Biz BM çatısı altında bir anlaşmaya karşı değiliz. Böylesi bir anlaşmanın elde edilmesi için CTP, AKEL, YBH ve diğerleriyle ele ele verip çalışmaya da hazırız. Gel gelelim biz bu çalışmanın her aşamasında ve her adımında burjuva emperyalist güçlerin teşhir edilmesinin imkanları olduğu ve bu imkanların Kıbrıs halkının bağımsız bir siyasi güç haline getirilmesi için kullanılması gerektiği görüşündeyiz. Yani bu ve benzeri çalışmaların birleşik cephe hükümetini elde etmek için çalışmaya tabi kılınması gerektiği görüşündeyiz. Kıbrıs halkına birleşik cephe hükümetinin kurulmasının acil görev oluduğunun kavratılmasının bir aracı olmalıdır bu çalışmalar. Burjuva emperyalist güçlerin çelişmelerini teşhir eden, onların önerilerinin Kıbrıs halkı için ne anlama geldiğini teşhir eden, onları birleşik cephe programının hayata geçirilmesinin şart olduğuna ikna eden, onlara bu olguyu kavratan bir çalışma olmalıdır yapılan çalışmalar. Bu çalışmalar Kıbrıs halkını Kıbrıs siyasetinde bir özne, bir bağımsız güç haline getirmelidir. Kıbrıs Sorununu kendi çıkarlarına uygun olarak çözmeye yönelmiş ve bunu becerebilecek bir güç.

Sizin stratejik hedefinizle bu sonuç elde edilemez.

Taktik mücadele alanları ile stratejik hedefler biribirine karıştırılarak bu sonuç elde edilemez.

d- Birleşik Cephe Hükümeti Programı

Bizim Birleşik Cephe Hükümeti ve bu hükümetin uygulaması gereken program önerimiz bilinmektedir. Dünya işçi sınıfı hareketinin ve Kıbrıs'ta sınıf mücadelesinin ve dolayısıyla sınıfların dünya ve Kıbrıs somutundaki dizilişinin somut bir analizine dayanan bu programımızı tüm yurtseverlere taşımalıyız. Bu programın doğruluğu kendini pratikte ispatlamıştır. Daha düne kadar Birlik lafını duymayan pek çok yurtsever yoldaşımız birlik üzerine konuşmaya başlamışlardır. Yani programımızın zafer kazanmasında oldukça önemli bir adım atılmıştır. Şimdiki görevimiz birlik diyenlere nasıl bir birlik sorusunu sormaktan ve bu sorunun programımıza uygun bir şekilde cevaplandırılmasını sağlamaktan geçmektedir. Ö. Özgür ve A. Durduran yoldaşların nasıl bir birlik sorusuna reformist ve Kıbrıs halkını yenilgiye götürecek bir cevap verip bunu da birlik taraftarı yurtseverler arasında yaymasına göz yumulmamalıdır. Nasıl ki yurtseverlerin birliği önerisi bizim ısrarla üstüne gittiğimiz bir öneriydi ve tüm yurtseverleri birlik konusunu ele almaya zorladı, şimdi de bu birliğin anti-emperyalist cephe birliği olmasının gerekliliğinin üstüne gitmek, bu konuda zerre kadar taviz vermemek zorundayız.

Bunun pratik anlamı şudur: birlik taraftarı olan yurtsever yoldaşlar bizim programımıza ters bir siyaset uyguluyorlarsa bile onlarla olunmalıdır. Onlara her fırsatta bizim siyasetimiz anlatılmalı, onlar bizim siyasetimize kazanılmalı, bu mümkün olmadığı oranda onların yanlış dahi olsa siyasetlerinin uygulanmasında onlara yardımcı olunmalıdır. Onlardan bile disiplinli ve azimli olarak önerdikleri siyaseti hayata geçirmek için çalışmalı, onlara siyasetlerinin yenilgiye götüreceği pratik içinde gšsterilmeli ve bu arada bizi bozgunculukla suçlamak istiyecek olan bozgunculara hiçbir fırsat sunulmamalıdır. Siyasi Pratik kimin bozguncu, kimin doğru olduğunu gösterecektir.

Burjuva emperyalist güçler anlaşma aramıyorlar. Onlar savaş hazırlığı yapıyorlar. Bu meyanda biz YBH'inden yoldaşların BM çerçevesinde bir burjuva emperyalist anlaşma elde etme hayallerini gerçekleştirme çabalarında elimizden geleni yaparken, tüm dikkatlerimizi barışın, bugünkü rezil şekliyle bile olsa barışın korunması kavgasına yöneltmeli, burjuva emperyalist güçler arası şu veya bu anlaşma türünün hiçbirine karşı çıkmak gibi bir problemimiz olmadığını, tam tersine şu veya bu şekilde bu gerici güçlerin anlaşmalarını, savaş hazırlığı yapmaktan vaz geçmelerini talep etmeli ve kitleleri Kıbrıs'ta barış için, savaşa karşı sokaklara çıkarmalıyız.

Savaş yapmasınlar. Anlaşsınlar. Bu arada biz savaşı önleyecek tek hükümet türü olarak birleşik cephe hükümetinin oluşturulması gerekliliğini kitlelere anlatalım.

e. M. İlker yoldaşın "Kıbrıs Batmayan Uçak Gemisi Olarak Kullanılmayı Sürdürüyor" makalesi üzerine.

Yoldaşın makalesi kelimenin tam anlamıyla mükemmel. Kıbrısın burjuva emperyalist gerici güçler tarafından nasıl bir silah ve asker deposu haline getirildiğinin çok mükemmel bir teşhiri. M. İlker yoldaşı canı gönülden tebrik ederiz.

Makalenin son paragrafında önerilen siyaset ise makalenin tüm içeriğiyle çelişmeye düşüyor. Ve eminiz M. İlker yoldaş siyasi önerilerinin CTP, AKEL ve YKP, YBH ve TKP vb. siyasetlerle ana hattıyla çakıştığını görecektir. Yoldaş anti-emperyalist cephe hükümeti için yapılacak çalışmanın Federal Kıbrıs Cumhurriyeti kurulduktan sonra, yeni Federal Kıbrıs Cumhurriyeti altında başlanmasını öneriyor. Bunun bizim çıkarabildiğimiz bir anlamı, bu Federal Cumhurriyetin burjuva emperyalist güçler arası anlaşmalarla elde edileceğidir. Anti-emperyalist cephe hükümeti tarafından değil. Çünkü anti-emperyalist mücadele bu yeni Cumhurriyet şartlarında başlatılan bir mücadele olarak ele alınıyor yoldaş tarafından.

Bu yaklaşım hakkında YBH'i eleştirirken detaylı yazdık. Kıbrıs Sorununu ele aldığımız yazılarımızda da bu konuya değindik. Bizce M. İlker yoldaş yanılmaktadır. Günün acil görevi anti-emperyalist cephe hükümetini kurmak için çalışmaktır. Bu amacımızı bir dakika için bile olsa gözden kaçırırsak, Kıbrıs halkının bağımsız bir güç olarak siyaset sahnesine çıkmasını geciktirmiş oluruz. Kendimizi ve Kıbrıs halkını bu burjuva gerici güçlerin bir oyuncağı konumunda buluruz. Biz kendi işimize bakalım M. İlker yoldaş. Burjuvazi kendi çıkarını savunmasını iyi bilir. Bu çıkarları savunmak için en rezil, en gaddar en insanlık dışı işler yapmaktan zerre kadar çekinmez. Onlara akıl veren, onlara çıkarlarının federal bir cumhurriyet konusunda anlaşmadan geçtiğini anlatan, onlara bu konuda akıl veren bir pozisyona düşmüyelim. Bizim akıl vereceğimiz kişiler işçilerdir, köylülerdir, emekçilerdir, yurtsever entellektüellerdir. Ve onlara vereceğimiz akıl anti-emperyalist cephe hükümetini kurmak için iş başı yapmaktır. Kıbrıs'ın yurtsever ve barışsever halkını burjuva gaddarların hışmından korumanın başka bir alternatifi yoktur.

Ö. Özgür, A. Durduran, M. İlker yoldaşların, CTP'li, TKP'li, AKEL'li, YKP'li, YBH'li vs. vs. pek çok yurtseverin barış ve Kıbrıs'ta iki milliyetten Kıbrıs Halkının birlikte, bir tek Kıbrıs çatısı altında yaşamak istekleri konusunda hiçbir şüphemiz yoktur ve onlara bu yöndeki çabalarında canı gönülden başarılar dileriz.

Ve sözlerimizi şu satırlarla noktalamak isteriz:

Herşey Anti-emperyalist Birleşik Cephe Hükümeti İçin.

4- SAĞCILAR; İTTİFAKLAR SİYASETİ VE TAKTİK

Kıbrıs'ta işçi ve emekçi kesim saflarında faaliyet gösteren ve herkesin kolaylıkla idrak edebileceği relatif güçsüzlüklerinin bilincinde olan bazı küçük burjuva ve işçi partileri proleteryanın ittifak siyeseti yerine tamı tamına da Kıbrıs sorununu ortaya çıkartan ve sürdüren burjuva güçler arasında müttefikler arama siyasetini geliştirmiştirler ve uygulamaktadırlar.

Böylesi bir ittifak arayışına yol açan faktörlerden birisi işçi sınıfı hareketinin dünya çapındaki zayıflığıysa, bir diğeri ve belirleyici olanı da böylesi ittifak arayışı içinde olanların burjuvazi tarafından tuzağa düşürülmeye, kandırılmaya dünden hazır sağcı güçler olmalarıdır.

Böylesi bir siyaset kendilerinin veĞveya Kıbrıs halkının güçsüzlüğüyle izah edilemez. Çünkü, böylesi siyasetlerle güçsüzlük güçlülüğe dönüştürülemez. Güçsüzlük sürdürülür. Dolayısıyla da emperyalistlerin kampında Kıbrıs üzerine oynanan oyunlara müdahele edebilme yeteneği hiçbir zaman elde edilemez. Bizim šnerdiğimiz siyaset ise güçsüzlüğü güçlülüğe dönüştürmenin yolunu açar, emperyalistlerin Kıbrıs üzerinde oynamaları kaçınılmaz olan oyunlara dur diyebilmek için gerekli ve şart olan burjuvaziden bağımsız bir gücün oluşturulmasına başlanmasını ve süreç içinde bu güçün oluşmasını mümkün kılar.

Başka alternatif yoktur.

Kıbrıs'ta halk saflarında siyasi çalışma yapıpta kendisinin ve halkının güçsüzlüğünün farkına varmayan siyasetçi açıktırki ne yaptığını bilmeyen bir siyasetçidir. Bu güçsüzlüğün üstesinden gelmek için çalışan siyasetçi ise akıllı siyasetçidir.

Güçsüzlük relatif bir kavramdır. Kıbrıs işçileri ve halkı güçsüz değil. Kıbrıs işçileri ve halkı ülkelerinin dört bir köşesini sarmış, ülkeleri üzerinde emperyalist oyunlar oynayan emperyalist güçlere kıyaslandığında zayıf kalmaktadır. Kıbrıs'ta siyaset bugünkü mevcut bu çok zor şartlar altın da yapılmak zorundadır.

Bu somut konum Kıbrıs'ın küçük burjuva siyasetçileri arasında kaçınılmaz olarak "güçsüzlük siyaseti" adını takacağımız bir siyaset türüne yol açmaktadır. Bu siyaset, yurt dışından gelen burjuva güçlerin yarattığı nispi zayıflığı yenmek amacıyla yine yurt dışında ve yine ve tamı tamına da aynı tipte burjuva güçler arasında müttefik arama siyasetidir.

Bu siyaset anlaşılır fakat kabullenilemez, çünkü bu siyaset Kıbrıs Sorununun çözülmesine değil daha da depreştirilmesine hizmet etmekten başka bir şey yapamaz. Bugünün dünyasında ülkesinin ve halkının çıkarlarını savunan, bu uğurda siyaset yapmak isteyen kişilere bir tek ittifak politikası açıktır. Dünyanın işçileriyle ve devrimci küçük burjuva kesimleriyle ittifak. İşçilere, halka hizmet için geçici de olsa ittifak kurulabilecek başka bir güç kalmamıştır.

İttifak politikası ile taktikler farklı farklı şeylerdir. Bulunulan yerden varılması gereken hedefe ulaşmanın en kısa yolunun doğru bir çizgi olmak zorunda olmadığını, siyasette bu iki nokta arasındaki en kısa yolun genellikle eğri bir çizgi olduğunu hepimiz biliriz. Dolayısıyla, hedefe ulaşmak için kullanılacak taktiklerde görünürde hedefe gitmeyen ama alttan alta hedefe ulaşmanın imkanlarını hazırlayan, burjuvazinin güçlerini dağıtırken anti-emperyalist cephenin güçlerini toparlayan çeşitli taktiklerin kullanılmasına karşı değiliz.

Katiyyetle.

Bizim karşı olduğumuz taktik adına hem içte. hem de dışta burjuvaziyle işbirliği siyaseti yapılmasıdır. Bu taktik değildir. Bu siyasettir. Bu nedenledirki burjuvazi ile işbirliği siyaseti uygulayanlar, anti-emperyalist cephe siyasetine düşmandırlar. Onlar bu siyaseti Kıbrıs şartlarına uymayan bir taktik olarak ilan etmek isterler. Solcu çıkış olarak, solcu taktik olarak lanse etmek isterler.

Halbuki anti-emperyalist cephe siyaseti bir ittifak siyasetidir. Çeşitli taktikler kullanılarak hayata geçirilmesi gereken bir siyaset. Bu taktikler yukarıda değindiğimiz gibi, görünürde bizi hedeften uzaklaştıran taktikler bile olabilir, ama gerçekte bizim hedefe ulaşmamızın zeminin hazırlayan, bizi hedefe yakınlaştıran, bizim gücümüze güç katarken düşmanın saflarını dağıtan taktikler olmalıdırlar.

Anti-emperyalist cephe siyasetine karşı çıkanlar ise taktik adına düşman safları güçlendiren, işçilerin ve onların dava arkadaşları olan tüm Kıbrıs halkının saflarını dağıtan burjuvaziyle, düşmanla işbirliği siyaseti uygulamaktadırlar.

Mesela biz, Birleşmiş Milletler Kurumlarının, Avrupa Birliği Kurumlarının, ABD Kurumlarının, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan Kurumlarının ve diğerlerinin, Kıbrıs Sorununun üreticisi ve sürdürücüsü olan güçlerin teşhiri için, Dünya işçilerine ve Kıbrıs Sorununun çözümüne katkıda bulunabilecek tüm güçlere ulaşmak için kullanılmasına karşı değiliz. Buralarda anti-emperyalist cephenin güçlerini artıracak, emperyalist cephenin güçlerini dağıtacak çalışmalar yapılmasına karşı değiliz. Buralara antı-emperyalist cephe siyasetiyle gidilmesine karşı değiliz. Buralara burjuvaziyle işbirliği siyasetiyle gidilmesine karşıyız. Emperyalist cepheye güç katma siyasetiyle gidilmesine karşıyız.

Taktik taktiktir. Siyasette siyaset.

Yukarıda belirttiğimiz ittifaklar siyasetini kabullenmeyenlerin gideceği bir tek yer vardır. Şu veya bu emperyalistin, şu veya bu burjuvazinin, Kıbrıs Sorununun şu veya bu üreticisi ve sürdürücüsünün koynu.

5- KIBRIS'TA BURJUVA KUYRUKÇULUĞUNUN ÇÖKÜŞÜ

Kıbrıs Sorunu'nun çözümü konusunda sadece ve sadece iki siyaset var.

Bunlardan birincisi işçi sınıfının enternasyonalist, Dünya işçi sınıfının ve halklarının çıkarını ve dolayısıyla da Kıbrıs işçi sınıfının ve halkının çıkarını esas alan siyasettir. Bizim Anti-emperyalist Birleşik Cephe siyasetimiz budur.

Bunlardan ikincisi burjuvazinin milliyetçi, Dünya işçi sınıfının ve halklarının zararına ve dolayısıyla da Kıbrıs işçi sınıfının ve halkının zararına olan siyasettir. Çeşitli burjuva güçlerin çeşitli çıkar çatışmalarını yansıttığı için bu siyaset çeşitlilik gösterir. Ama esasta bir ve tektir. Burjuva emperyalist dünya düzeninin korunması, dünya işçi ve köylülerinin ezilmesi. Tüm çeşitliliğiyle bu burjuva siyasetlerin temel içeriği bundan ibarettir.

Güneyde AKEL ve diğerlerinin, Kuzeyde CTP ve diğerlerinin parti önderlerinin siyasetleri kendi siyasetleri değildir. Peşlerine takıldıkları burjuva siyasetlerdir. Daha doğrusu, işte burjuvazinin peşine takılmak bu parti önderlerinin siyasetidir.

Kıbrıs şartlarında uzlaştırılması çok zor olan çeşitli burjuva çıkarları uzlaştırma çabalarını temel alan bu siyaset, bu burjuva çıkarların uzlaştırılamazlığı karşısında ve bilhassada bu günlerde iyice iflas etmiştir. Defalarca dedik. Bu burjuva güçler, yerli ve yabancı burjuva güçler anlaşamazlar. Çok çeşitliler. Çok zıt çıkarları var. Aralarındaki güçler dengesi, hele hele bugünlerde sürekli değişiyor. Burjuvalara akıl hocalığı yapmaktan vaz geçiniz. Burjuvalara kuyruk olma siyasetinden vaz geçiniz.

Yok efendim. Olmaz. Çünkü bu arkadaşlar burjuvazisiz bir dünya düşünemiyorlar. Onlarsız bir çözüm düşünemiyorlar. Düşünmek bile istemiyorlar.

Ama tüm çabaları boşuna. Burjuva çıkarlar bir türlü uzlaştırılamayor. Burjuvaların anlaşmasına dayanan siyasetlerinin karşısına burjuvazi savaş çığırtkanlıkları ile çıkıyor. Ve bunların siyasetlerinin iflası her geçen gün iyice ortaya çıkıyor. Bu siyasi iflas, savaşta şu veya bu burjuva kesimin desteklenmesine dönüşecektir. Savaş öncesi kendi burjuvalarının ve kendi "anavatanlarının" çıkarları için ahkam kesenler savaş sırasında bunun daha alasını yapacaklardır.

Kıbrıs'ta, Türkiye'de, Yunanistan'da ve İngiltere'de savaşa dur diyecek tek güç işçi sınıfı ve onun devrimci müttefikleridir. Yönünü onlara çevirmeyenler ne savaşı önleyebilir nede savaş sırasında burjuva katiller safında yer almaktan, işçiyi işçiye kurşunlatmaktan geri durabilir.

İşçi yoldaşlar: AKEL, CTP ve diğer partilerdeki burjuva kuyrukçusu parti önderlerini teşhir ve tecrit ediniz. Partiniz saflarında anti-emperyalist birleşik cephe siyasetini muzaffer kılınız. Kurtuluşun başka yolu, burjuvazinin canice savaş planlarına son vermenin başka yolu yoktur.

Komünizmin tüm yenilgisine, işçi sınıfı hareketinin tüm zayıflığına rağmen burjuvazi cinnet geçirmektedir. Çünkü dünyayı yönetemiyorlar. Aşağı tükürseler sakal, yukarı tükürseler bıyık. Ekonomik, siyasi ve askeri çıkmazlar tam bir kördüğüm haline gelmiştir ve bunları aşma yeteneğini yitirmiş durumdalar. Zamanları geçti. Dünyayı yönetme haklarını yitirmiş durumdalar. Bu şartlarda dünyayı yönetmeye çalıştıkça batıyorlar ve cinnet geçiriyorlar. Dünyanın dört bir tarafında katilleşip, gaddarlaşıp barbarlaşıyorlar. Bu şartlarda kurtuluşun bir tek yolu var. Burjuvazinin canice faaliyetlerine, savaşlarına karşı durmanın, bu savaşlar önlenemediğinde bu savaşlardan onları en zararlı, işçileri en karlı çıkarmanın bir tek yolu var: İşçilerin birliği. Emperyalizmin tüm düşmanlarının birliği.

-III- LONDRA'DA BİRLİKTE ÇALIŞMAK

Kıbrıs proleteryasının acil sorunu Kıbrıs'taki çıkarlarını korumak için Kıbrıs'ı bir silah deposuna dönüştürmüş olan, ve bu çıkarlarını korumak için Kıbrıs'ta bir savaş çıkarıp Kıbrıs halkının katline yol açmaktan zerre kadar çekinmiyecek olan tüm yabancı güçlere ve onların yerli ortaklarına karşı mücadele etmektir. Bu mücadelenin zaferi için birleştirilebilecek tüm güçleri birleştirmektir. Bu da, proleteryanın çeşitli örgütleri ve halkın çeşitli örgütlerinin birlikte çalışmasını, Kıbrıs'ın bağımsızlığını kazanmak için ortak düşmanlara karşı ortak hareket edilmesini gerektirir.

Gel gelelim, bu ortak çalışma çabaları suların altındaki gizli kayalara çarpıp duruyor.

Siyasette edilen ve edilmeyen her bir lafın, yapılan ve yapılmayan her bir işin bir anlamı vardır. Tüm bunlar, kişilerin, gurupların ve partilerin siyasi tavırlarını, siyasi yönelimlerini yani, elde etmek istedikleri siyasi sonuçları sergilerler.

Ortak çalışma çabalarımızdan Kutlu Adalı kampanyası ile ilgili olanına ve bu bağıntıdaki gelişmelere bir bakalım.

Komitenin kurulmasına ön ayak olan ve Komitede en aktif olarak çalışan YKP'li arkadaşlar bu komitenin geçici bir çalışma olmamasını, sürekli bir komiteye dönüştürülmesini doğru bir öneri olarak sunmuşlardı. Bu çerçevede biz kendilerine komitenin nasıl bir temel ilkeler çerçevesinde çalışabileceği üzerine bir taslak öneri hazırlayıp sunduk. (bkz: " 1- Adalı Komitesi-İlkeler" )

Gel gelelim ne bu önerileri tartışmak, ne de Komiteyi sürekli kılmak ve böylece tüm Kıbrıs'lı yurtsever örgüt ve kişileri kapsayacak şekilde genişletmek mümkün olmadı.

Böyle giderse, seneye tekrar bir toplantı yapılıp Komitenin çalışmadığı üzerine ahlanıp sızlanılacak, ve yine K. Adalı için acele tarafından anma geceleri düzenlenecek. Halbuki Komitenin esas amacı yeni katliamları imkansız kılmak olmalıdır. K. Adalı böyle anılmalıdır. Onu katledenlere dünya dar edilmelidir. Yeni katliamlar önlenmelidir. Yeni katliamların siyasi olarak tuzluya patlıyacağı tüm katliamcılara kavratılmalıdır.

Bunun için Kutlu Adalı Komitesi İngiltere'de kurulmalı, saflarına katliamalara karşı olan tüm Kıbrıslı Rum ve Türk yurtseverleri toplamalı ve onların etrafına İngiltere, Türkiye ve Yunanistanın katliamlar karşıtı güçleri toparlanmalıdır. Bu Komite, Kıbrıs'taki tüm katliamcı siyasi, askeri ve sivil güçleri tespit ve teşhir etmeli bu güçlerin yakalarına yapışılacağını onlara ispatlamalıdır.

Böyle olmadı. Öldürülen sadece K. Adalı değil. Yurtseverlerin öldürülmesine son vermekle, yurtseverleri öldürenlerden hesap sormakla yükümlü olması gereken Kutlu Adalı Komitesi'de öldürülmüşe benzer.

Siyasette ettiği lafın üstüne gitmeyenlerin lafına bir kanılır, iki kanılır. Üçüncüsünde kimse kanmaz öylesi kişi ve örgütlerin laflarına. YKP'li arkadaşlar akıllarını başlarına almalıdırlar.

Son dönemde Güzelyurt bölgesinde ortaya çıkan devrimcilere karşı siyasi cinayet hazırlığı böyle bir komitenin gerekliliğini bir kere daha sergilemiştir. Bu komitenin, iş yapan bir komite olarak kurulmasına yan çizenler yaptıklarına ve yapmadıklarına bir kere daha göz atmalıdırlar.

Birlikte çalışmanın bir diğer örneği de Birleşik Cephe çalışmasıdır.

YKP'li arkadaşlar insiyatif takınmakta ve aktif çabada hakikaten çok iyiler. Bu konuda da öyle davrandılar. Birleşik Cephe(Yurtsever Cephe vs.) kurulması için çağırıda bulundular. CTP'li arkadaşlar büyük işlerin adamları oldukları için böylesi bir çalışmaya yan çizince YKP'li, Londra Kıbrıs'lı Devrimciler …rgüt'ünden ve KSG-LB'undan arkadaşlar toplanıp Birleşik Cephe kurmak için çalışmayı başlattılar.

Bu amaçla yapılan ilk toplantıda Kıbrıs'ın sorunlarını doğru bir şekilde değerlendirmek ve bu sorunlara doğru çözümler önerebilmek için ciddi ve bilimsel bir çalışma yapılması gerektiği, bunun için tarafların sürekli ve düzenli olarak tartışmasının düzenlenmesi gerektiği, bu tartışmalar dışında geniş kitleyle yapılan toplantıda alınan kararlar ışığında daha geniş kesimlerin de katılacağı toplantının hazırlıklarının da yapılması ve CTP türü, BC çalışmalarına katılmayı red eden örgütleri tavır takınmaya zorlamak için tek tek konularda kampanyaların başlatılması, bunlar için öneriler hazırlanması ve mesela K. Adalı Komitesi çalışmasının da bunlardan biri olduğu ve sürdürülmesi gerektiği tespit edilmişti.

Biz bu çerçevede yapılan ilk toplantıya önerilerimizi sunduk (bkz: " 2- Birleşik Cephe Platformu " ) Gel gelelim KSG-LB dışındaki tüm katılımcılar BC üzerine tartışmaya sırt çevirdiler. Bu işin başını da LKD…'ünden arkadaşlar çektiler. Şu kötü ünlü "minumum ortak yan"ın tartışılması üzerinde ısrar ettiler. Alınan kararlar çöplüğe gitti. Ama o da kabül. Ne de olsa birlikte çalışmak kolay iş değildir. Bu "minumum ortak yanlar"ın tartışılacağı bir toplantı tespit edildi ve o gün bu gündür o toplantıyı bekliyoruz.

Geline oyna demişler yerim dar demiş.....

Biz bu arkadaşlara CTP türü büyüğe oynayan ve burjuva koalisyonlara girmekte bir sorun görmeyen iyice sağa kaymış örgüt ve partilere ister minumum ister maksimum, ortak bir platform šnermenin pek bir işe yaramıyacağını, bunların sürekli olarak yurtsever bir siyasi tavır takınmaktan kaçınmanın yollarını bulacaklarını belirttik. Bu tür örgütleri tek tek konularda siyasi tavır takınmaya zorlamak gerektiğini anlattık. Anlaşılan odurki biz bu değerlendirmeyi bu arkadaşlara bağıntılı olarak da yapmalıymışız. Bu arkadaşlarla da Kıbrıs'ın bağımsızlığı için mücadele eden bir ortaklık örgütü kurmak en azından şu sıralar pek mümkün görünmüyor.

Siyasette ettiği lafın üstüne gitmeyenlerin lafına bir kanılır, iki kanılır. Üçüncüsünde kimse kanmaz öylesi kişi ve örgütlerin laflarına. YKP'li ve LKDÖ'ünden arkadaşlar akıllarını başlarına almalıdırlar.

Kıbrıs'ın bağımsızlığını kazanmak için birlikte çalışmak şarttır. Bu birlikteliğe şu veya bu bahanelerle zarar verenler Kıbrıs'ın bağımsızlığı diye bir davaları varsa o davalarına zarar vermektedirler.

Her kişi, gurup ve parti kendi siyasetini savunur. Biz de öyle yaparız. Bizim siyasetimizin temel taşlarından birisi tüm yurtseverlerle birlikte çalışmaktır. Biz bu siyaseti çocuk oyuncağı gibi ele alanlardan değiliz. Bu siyaseti çocuk oyncağı gibi ele alıp binbir türlü bahanelerle bu siyasete çomak sokanlar da bir siyaset uygulamaktadırlar. Bizim kendi siyasetimizi savunmamızı önlemeye çalışan bir siyaset.

Daha çok beklersiniz. Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıdır.

Kıbrıs'ta şerefli bir siyaset yapmak isteyen her kişininin varacağı sonuç Birleşik Cephe siyaseti olacaktır.

Bu siyaseti tutarlı olarak savunan ve sürdürenler de bu cephenin šnderi olacaklardır.

1- ADALI KAMPANYASI-İLKELER

Kutlu Adalı'yı, Kuzey Kıbrıs'taki Türkiye emperyalizminin uzantıları olan barbar, şöven, gerici, yani tamamiyle insanlık düşmanı olan güçler tarafından katledilişinin birinci yılında anmak için oluşturulan komitemiz tüm halkımıza çalışma ilkelerini duyurmayı bir görev bilir.

  1. 1950'ler de EOKA üyelerini vurarak ve asarak katleden İngiliz emperyalizmi onları Kıbrıs'ı Yunan emperyalizmine bağlamak istiyen gerici amaçları nedeniyle katletmedi. İngiliz emperyalizmi onları, İngiliz emperyalizminin Kıbrıs'taki hakimiyetine zarar verdikleri için katletti.

İngiliz emperyalizmi, Kıbrıs'taki hakimiyetini korumak için sadece EOKA üyelerini katletmekle kalmadı. Kıbrıs'ın emekçi halkını Rum, Türk olarak bölmek ve onları biribirlerine kırdırmak için pek çok provakasyonlar düzenledi.

  1. Yunanistan emperyalizmi Kıbrıs'taki Rum kardeşlerini İngiliz emperyalistlerinin baskısından kurtarmak için EOKA'yı örgütlemedi. EOKA'yı örgütleyen Yunan emperyalistlerinin bizzat kendileri Yunanistan'ı ABD'ye peşkeş çekmiş, ABD ve diğer NATO askerlerine üs olarak verdikleri Yunanistan'lı Rumların topraklarına büyük emperyalist güçlerin askerlerini yerleştirip yurtlarını dolar karşılığı satmış güçlerdi.

Türkiye emperyalizmi Kıbrıs'taki Türk kardeşlerini İngiliz ve Yunan emperyalistlerinin baskısından kurtarmak için TMT'yi örgütlemedi. TMT'yi örgütleyen Türkiye emperyalistlerinin bizzat kendileri Türkiye'yi ABD'ye peşkeş çekmiş, ABD ve diğer NATO askerlerine üs olarak verdikleri Türkiye'li Türklerin topraklarına büyük emperyalist güçlerin askerlerini yerleştirip yurtlarını dolar karşılığı satmış güçlerdi.

Türkiye ve Yunanistan ve onların Kıbrıs'taki uzantıları, EOKA, TMT ve diğerleri, Kıbrıs halkını Rum ve Türk olarak bölmek için pek çok provakasyonlar düzenlediler ve pek çok kitlesel katliamlar örgütlediler.

  1. İngiltere, Türkiye, Yunanistan emperyalistleri ve onların Kıbrıs'taki hakimeyetlerini sürdürerek kendi ceplerini şişiren Kıbrıslı güçler Kıbrıs'taki varlıklarını sürdürmektedirler.

Kutlu Adalı'nın katline sebeb olanlar ve bu katli örgütleyenler işte bu güçlerdir. Bu onların işledikleri ilk insanlık düşmanı suç da değildir. Yukarıda değindiğimiz katliamlar dışında Kıbrıs'ta barışı, Kıbrıs'ta demokrasiyi, Kıbrıs'ta Rumların ve Türklerin barış ve işbirliği içinde bir arada yaşamasını isteyen ve bu uğurda mücadele eden pek çok devrimci, demokrat ve komünist bu kara güçler tarafından öldürülmüşlerdir ve böylesi görüşlere sahip olan tüm bireyler sürekli olarak bu güçler tarafından öldürülmekle tehdit edilmektedirler. En son olarak Kutlu Adalı'yı öldürdüler de.

  1. Komitemiz, Rum-Türk şövenizmi temelinde savaşlarda, kitlesel katliamlarda, bireysel öldürmelerde katledilen tüm Türk ve Rum insanını Kutlu Adalı'nın nezdinde anmayı ve tüm böylesi insanlık düşmanı suçlardan sorumlu olan yukarıda değindiğimiz İngiliz, Türk ve Rum kara güçlerin teşhir edilip yapayalnız bırakılmasını sürekli bir görev olarak ele alacaktır.

Komitemiz, Rum-Türk, Kıbrıs'a göçe zorlanmış Türkiyeli Türk ve Kürt ve Yunanistan'lı Rum tüm emekçileri, ve varsa tüm burjuvaları da bu güçlere karşı birleştirmeyi sürekli bir görev olarak ele alacaktır.

  1. Komitemiz, bu kara güçlerin Kıbrıs dışında da Kıbrıslılar arasında çalışma yürüttüklerinin ve Dünyanın dört bir tarafında Rumlarla Türkleri milliyetçilik temelinde bölmeye çalıştıklarının farkındadır.

Komitemiz, İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs'taki bu kara güçlere karşı olan tüm birey ve örgütleri komitemize katılmaya ve onun amaçlarını desteklemeye çağırır.

Kutlu Adalı'yı katledenleri teşhir ve tecrid edelim.

Kıbrıs'taki tüm katliamları örgütlemiş olanları ve yeni katliamların hazırlığını yapmakta olanları teşhir ve tecrid edelim.

Bu güçlere karşı çıkan kendi bağımsız gücümüzü, Kıbrıs'ın, Türkiye'nin, Yunanistan'ın, İngiltere'nin milliyetçi katliamlara, emperyalist katliamlara karşı olan tüm güçlerini birleştirerek kendi bağımsız gücümüzü oluşturalım.

Katliamlar yapmış olanlara ve katliamlar yapmak istiyenlere, bu barbarlara karşı birleşelim.

YAŞASIN KUTLU ADALI'NIN İNSANLIK SEVGİSİ. KAHROLSUN ONU KATLEDENLERİN BARBARLIĞI. HER ŞEY ANTİ-EMPERYALİST CEPHE HÜKÜMETİ İÇİN.

ADALIYI ANMA KOMİTESİ-İNGİLTERE

BU DUYURUYLA HEM FİKİR OLAN TÜM BİREYLER VE ÖRGÜTLER DUYURUYU İMZALAMAK İÇİN KOMİTEMİZLE TEMAS KURABİLİRLER.

2- BİRLEŞİK CEPHE PLATFORMU - TASLAKTIR

-I- Kıbrıs Sorunun üreticileri

1960 Londra Anlaşması "Büyük Güçlerden" biri olan İngiltere'ye, bölgesel güçlerden olan Yunanistan ve Türkiye'ye Kıbrıs üzerinde emperyalist haklar tanımıştır.

Kıbrıs üzerindeki hakimiyetini pekiştirmek istiyen Yunanistan, Temmuz 1974 Darbesi'ni bu haklara sayesinde oluşturduğu konumlara dayanarak düzenledi; Kıbrıs üzerindeki hakimiyetini pekiştirmek istiyen Türkiye, Temmuz-Ağustos 1974 İşgali'ni bu haklar sayesinde oluşturduğu konumlara dayanarak düzenledi; İngiltere Kıbrıs üzerindeki hakimiyetini bu anlaşmaya ve Kıbrıslı Rum-Kıbrıslı Türk ve Türkiye-Yunanistan arasındaki çatışmalara dayanarak sürdürdü.

İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'ın Kıbrıs'taki varlık ve etkilerini sürdürebilmelerinin ardında yatan temel etken, Kıbrıs'ın Rum ve Türk hakim sınıflarının dünya emperyalist sisteminin tutarlı birer parçası olmaları ve bu güçlerle Kıbrıs'ın bağımsızlığına, Kıbrıs'ın İşçi ve emekçi halkına karşı bir ittifak oluşturmalarından kaynaklanmaktadır.

Kıbrıs Sorununun yaratıcıları ve sürdürücüleri İngiltere, Türkiye, Yunanistan emperyalistleri ve onların Kıbrıslı Rum ve Türk işbirlikçileridir. Bu güçler dışında A.B.D. ve A.B. Kıbrıs'ta etkinlik elde etmek için ellerinden geleni yapmıştırlar ve yapmaya devam etmektedirler. İşçilerin Anavatanı Sovyetler Birliği'ni paramparça edip bizim ortak mülkiyetimizi çalıp çırpmakla meşgul Rusya'nın yöneticisi hırsızlar ve hainler guruhu üçbeş kuruş çıkar için bu işe taraf olmaktadırlar. bkz: "Kıbrıs Sorunu" Broşürü

-II- Kıbrıs Sorunun Üreticileri ve Çözümsüzlük

Kıbrıs Sorununu yaratan ve bu sorunda taraf olarak kendileri için çıkar elde etmek istiyen tüm bu güçler, aynı zaman da Kıbrıs Sorununu "çözmekten" de bahseden güçlerdirler.

İnsanlık tarihinin geleceğini değil, ölmüş ve kokuşmuş geçmişini temsil eden bu gerici güçler kendi aralarındaki ilişkileri tamamıyle güç dengelerine dayanarak örgütlerler. Tıpkı balta girmemiş ormanlarda yaşayan hayvanlar gibi. Güçlü güçsüzü yer. Ve bu hayvanlar, kendi hayvanlıklarını tüm topluma empoze eder.

Herbirinin kendi rezil çıkarlarını korumak ve geliştirmek istediği, bu amaçlar için her türlü pisliği yapmaya hazır olduğu ve kimin ne elde edeceğinin ancak ve ancak güçler dengesine bağlı olduğu bu hayvanlar aleminde, bu güçlerin üretebileceği çözüm ihtimalleri şunlardan ibarettir:

  1. Anlaşmamak; bugünkü ateşkes konumunu, 1974 sonrası oluşturdukları kimsenin üzerinde anlaşmadığı ve kabullenmediği durumu sürdürmek.

  2. Anlaşmak; şu veya bu şekilde bir barış anlaşması imzalamak. Bunu üç şekilde yapabilirler. Birincisi, adayı iki "bağımsız devlet" olarak bölmek; ikincisi, Federasyon kurmak ve üçüncüsü, Konfederasyon kurmak. Çözüm türü nasıl olursa olsun, İngiliz emperyalizminin ada üzerindeki varlığına dokunulmıyacaktır.

  3. Yeniden gerici-emperyalist bir savaş yaparak, tekrar (1) veya (2)inci şeçenekler için yeni şartlar yaratmak.

Şu veya bu anlaşma türü ancak ve ancak şu veya bu emperyalist güç veĞveya güçler ittifakının diğerlerine kendi çıkarlarına olan bir çözümü empoze etmesiyle mümkündür. Bu nedenledir ki, bu kadar çok burjuva-emperyalist güçlerin, her birinin kendi başlarına ve çeşitli ittifaklar oluşturarak devrede olduğu ve bunlar arasındaki güç dengesinin sürekli değiştiği bu günlerde Kıbrıs'ta bir anlaşmaya varılması çok güçtür.

Bu çeşitli çıkarların uzlaştırılması ile yukarıda değindiğimiz empoze etme olgusu arasında zerre kadar bir fark yoktur. Uzlaşma, bu soruna taraf güçlerin elde etmek istedikleri sonuçların bazılarından geçici olarak vaz geçmelerini gerektirir. Bu da ancak onlara empoze edilebilir. bkz: "Kıbrıs Sorunu" Broşürü

-III- Çözüm: Anti-Emperyalist Cephe Hükümeti

Sadece bu güçler anlaşamıyacakları için değil, ama aynı zamanda bunlar arasındaki bir anlaşma Kıbrıs'a bağımsızlık, Kıbrıs'ın çeşitli milliyetlerden halkı arasında kardeşçe işbirliğini getirmiyeceği için de, Kıbrıs Sorunun tek çözüm imkanı Anti-Emperyalist Cephe Hükümetinin kurulmasından geçmektedir. Bu hükümetin programı şu minumum talepleri kapsamalı ve kurulacak hükümet bu talepleri yerine getirmelidir.

  1. Tüm emperyalist güçlerin Kıbrıs üzerinde ki tüm hak ve taleplerinin reddi. Kıbrıs'ın bağımsızlığı.
  2. Kıbrıs üzerinde hak iddia eden emperyalistlerle işbirliği yapan Kıbrıslı Rum ve Türk tüm büyük burjuvaların mülklerinin karşılıksız devletleştirilmesi.
  3. Bütün büyük toprak sahipliğine son verip, bu toprakların devletleştirilmesi ve ihtiyacı olan Kıbrıslı Rum ve Türk tüm halk kesimlerine dağıtılması.
  4. Kıbrıslı Türklerin milli eşitlik haklarını gerekirse Federal bir yapılanma ile garanti altına alınması. Milli ve dini düşmanlığı körüklüyen tüm örgüt ve faaliyetlerin yasaklanması.
  5. İşçi ve emekçi kesimlerin yaşam şartlarının iyileştirilemesi için tüm tedbirlerin alınması.
  6. Kıbrıs işçi sınıfı saflarında milli-dini ayrılıklara dayalı örgütler kurulmasının, işçi sınıfının örgütlerinin milli-dini temellerde bölünmesinin yasaklanması.

Kıbrıs'ın tüm anti-emperyalist, devrimci güçleri, Kıbrıs'ın tüm işçi ve emekçilerine bu taleplerin gerekliliği anlatılmalı ve onlar bu taleplerin kazanılması için harekete geçirilmelidir.

Kıbrıs'ta günün talepleri bunlardır. Kıbrıs'ta günün görevi bu taleplerin propagandasını yapmak, devrimcileri ve işçileri bu talepleri kazanmaları için örgütlemektir. Günün görevi, tüm bu talepleri yerine getirmekle yükümlü anti-emperyalist cephe hükümetini kuracak olan anti-emperyalist cephenin kurulması için canla başla çalışmaktır. bkz: "Kıbrıs Sorunu" Broşürü

-IV- Reform Türleri ve Talepler/Kampanyalar

Anti-emperyalist cephe hükümetinden talep edilenler işçi sınıfı açısından reform talepleridirler. Bu reformlar ancak ve ancak işçi sınıfının devriminin bir yan ürünü olabilirler.

Kıbrıs Sorunun çözümünde, yukarıda bahsi geçen emperyalist güçlerin kendi aralarında anlaşmaları üzerinden varılacak bir çözüm türü, bu reform türü ise, ancak ve ancak Kıbrıs'ın işçi sınıfının devrimci mücadelesinin bir yan ürünü olabilir. Yani ancak ve ancak Kıbrıs'ın işçi sınıfı anti-emperyalist cephe hükümetinin kurulması yönünde devrimci bir mücadele ve burjuvaziden bağımsız devrimci bir güç sergilediği zaman mümkün olur.

A- Savaşa Hayır.

Kendi uçaklarıyla Kıbrıs hava sahasını sürekli ihlal eden Türkiye'nin Kıbrıs Cumhurriyeti hükümetinin S300 füzelerini Kıbrıs'a yerleştirmesini savaş nedeni ilan etmesi ve S300 füzelerinin Rusya'nın da desteğiyle Aralık ayında Kıbrıs'a yerleştirileceğinin duyurulması, Türkiye ve Yunanistan arasındaki bir türlü çözümlenemeyen çıkar çatışmalarının Ege ve Balkanlar'da da sürmekte olması ve bu yerel emperyalist güçlerin ve onların Kıbrıs'taki işbirlikçilerinin biribirlerine karşı silahlanmayı artırmaları, tüm bunlar, Kıbrıs'ta savaş ihtimalinin Klerides ve Denktaş görüşmeleri sayesinde azalmakta değil, gerçekte artmakta olduğunu göstermektedir.

Bu somut savaş ihtimalini önlemek, geçici de olsa barışı zorlamak ancak ve ancak mevcut ateşkes şartlarının son bulmasıyla, İngiltere, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıslı Rum ve Türk yöneticilerin şu veya bu içerikli bir anlaşmaya varmalarıyla mümkündür.

Biz yukarıda ve daha önce değindiğimiz tüm burjuva güçleri, hazırlamakta oldukları ve Kıbrıslı Rum ve Türk işçi ve emekçilerin katliamına yol açacak olan bu savaştan vaz geçmeye ve kendi çıkar çatışmalarını barışçıl, diplomatik yollardan ve barışçıl, diplomatik araçlarla çözmeye, yani şöyle veya bšyle anlaşmaya çağırıyoruz.

Onlardan savaş etmemelerini, anlaşmalarını talep ediyoruz.

Kıbrıs Sorununa müdahil tüm güçlere, kurumlara ve yöneticilere bu talebimizi iletelim.

Savaş çıkarmayınız. Savaşı zorlamayınız. O insanlık ve Kıbrıs düşmanı çıkarlarınızı şu veya bu şekilde uzlaştırıp ateşkes durumuna bir son veriniz. Anlaşma yapınız.

Kıbrıs'ın tüm yurtsever ve demokrat örgüt ve kişilerini bu talebi acilen kazanmak için iş başına çağırıyoruz.

Barış isteğimizi, ateşkes haline son verilmesi isteğimizi, anlaşma isteğimizi dünyada ve Kıbrıs'taki gerekli tüm kurum ve yöneticilere iletelim. İsteklerimiz acilen yerine getirilmezse sokak gösterileri düzenlemek için hazırlıklarımıza başlıyalım. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'deki işçiler ve tüm anti-emperyalist kuruluş ve kişilerle birlikte hareket edelim.

Kısıtsız şarsız barış: hemen, şimdi.

Kıbrıs'ın Rum ve Türk işçileri, Kıbrıs'ın Rum ve Türk çilekeş halkı, Türkiye'li, Yunanistan'lı ve İngiliz göçmen kardeşler. Bizlerin öleceği böyle bir savaşa karşı sokaklara dökülme günüdür. Yarın çok geç olabilir. Barış, barış ve yine barış için sokakları dolduralım. Kendi rezil çıkarları için savaş hazırlığı yapmakta olan tüm burjuva güçlere savaşa izin vermiyeceğimizi ispatlıyalım.

Haydi hep birlikte: barış için sokaklara.

B- Sınırsız Ziyaret Hakkı.

Her ne kadar, Güneyin ve Kuzeyin savaş kışkırtıcısı burjuva yöneticileri Kıbrıs Sorunun çözümü konusunda bencil çıkarlarını bir türlü uzlaştırıp anlaşamamakta ve savaş hazırlıkları yapmakta iseler de, şu aşağıda ki talebimizi Kıbrıs Sorunun çözümü konusunda anlaşmadan da yerine getirebilirler:

Bizler 1974'de göçe zorlandık. Ailelerimizin mezarları Kuzeyde veya Güneyde kaldı. Doğup büyüdüğümüz yerler Kuzeyde veya Güneyde kaldı. Pek çok Kıbrıslı RumĞTürk arkadaşlarımız Kuzeyde veya Güneyde kaldı.

TMT'nin kurucularından ve üyelerinden Denktaş annesinin mezarını Kuzeye getirtmesini biliyor. EOKA'nın kurucularından ve üyelerinden Klerides, Denktaşın bu isteğini insan hakları adına yerine getiriyor. Kendi yaptıkları insanlık düşmanı suçlar ortaya çıkmasın diye sürümcemede bıraktıkları kayıplar konusunda bile Denktaş ve Klerides Montrö'de insan hakları adına anlaşabiliyorlar.

O halde bizim sınırsız ziyaret hakkı talebimizi de yerine getirebilirler.

Ailelerimizin ve yakınlarımızın mezarlarını ziyaret etmek, ailelerimizin ve kendimizin doğup büyüdüğü yerleri tekarar tekrar görebilmek, sınırın öbür tarafında sıkışmış kalmış RumĞTürk dostlarımızı görebilmek, onlarla kucaklaşabilmek için sınırsız ziyaret hakkı taleb ediyoruz.

Türkiye, Yunanistan ve İngiltere hükümetlerini, Kıbrısın Rum ve Türk yöneticilerini ve Birleşmiş Milletleri bu talebimizi , soruna taraf "hükümetlerin" biribirlerini tanımak veya reddetmek gibi, Kıbrıs Sorunun çözümü için gerekli gördükleri hiçbir hukuki ve diplomatik kısıtlamayı devreye sokmadan derhal ve hiçbir gecikmeye mahal vermeden Denktaş'ın annesinin mezarını naklederken kullandıkları yöntemleri kullanarak yerine getirmeye çağırıyoruz.

Kıbrıs'ın tüm yurtsever ve demokrat örgüt ve kişilerini bu talebi acilen kazanmak için iş başına çağırıyoruz.

Bu isteklerimizi gerekli tüm kurum ve yöneticilere iletelim. İsteklerimiz acilen yerine getirilmezse sokak gösterileri düzenlemek için hazırlıklarımıza başlıyalım. Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'deki işçiler ve tüm anti-emperyalist kuruluş ve kişilerle birlikte hareket edelim.

Kısıtsız ziyaret hakkı: hemen, şimdi.

C- İşçi Sınıfının Birliği

Kıbrıs işçi sınıfının bugünkü mevcut şartlardaki çıkarları Kıbrıs'ın bağımsızlığını ve bütünlüğünü savunmaktan ve sağlamaktan geçer. Kıbrıs işçi sınıfının çıkarlarının savunulması Kıbrıs'ın ve Kıbrıs işçi sınıfının milli ve dini temellerde bölünmesine son vermekten geçer.

1950'lerde, Kıbrıs işçi sınıfının milliyet temelinde bölünmesi önlenemedi. Kıbrıs'ın gerici güçler tarafından milli temellerde bölünmesinin önlenememesinin ardında yatan esas ve belirleyici etkende işte budur.

Kıbrıs'ın bütünlüğünün ve bağımsızlığının sağlanması, ancak ve ancak Kıbrıs'ın işçi sınıfı örgütlerinin milli temeldeki bölünmüşlüğüne son vermekten, bir tek Kıbrıs, bir tek işçi sınıfı ilkesi temelinde, milli temellerde örgütlenmeyi reddeden, Kıbrıs çapında birleşik örgütler yaratmaktan geçer.

Kıbrıs'taki tüm işçi sınıfı parti ve sendikalarını birleşik parti ve sendikalar kurmaya çağırıyoruz.

Bu çağırıya uygun hareket etmeyenlerin işçi sınıfı saflarında burjuva milliyetçiliğini yaydıkları ve dolayısıyla da Kıbrıs'ın milli temellerde bölünmüşlüğüne karşı savaşı reddedikleri açıktır. Bu çağırıyı reddedenler sosyalizm adına konuştukları oranda bunların sosyal şövenler oldukları da açıktır.

Kıbrıs'ta işçi sınıfının milli temeldeki bölünmüşlüğüne son!

Bu çerçevede, Kıbrıs'taki tüm işçi sendikaları işçilerin iş koşullarının, iş kanunlarının ve ücretlerin tüm Kıbrıs çapında eşitlenmesi için iş başı yapmaya çağırıyoruz. Bu kampanya, Kıbrıslı Türk işçilere kıyasla daha iyi konumlarda duran Kıbrıs'lı Rum işçilerin konumlarını zayıflatmak sonucuna yol açmamalıdır. Kıbrıslı Rum işçilerin konumu hiç te sanıldığı kadar iyi, hele hele mükemmel değildir. Yukarıda bahsi edilen kampanya Kıbrıslı Rum işçilerin durumlarını iyileştirme kampanyasını durdurarak değil, onların konumlarını iyileştirmek kampanyası ile birlikte yürütülmek zorundadır.

Tüm Kıbrıs'ta eşit işe, eşit ücret! Tüm Kıbrıs'ta aynı iş yasaları! Tüm Kıbrıs'ta aynı iş koşulları!

Ayrıca, işçi sendikaları ve partileri dışındaki tüm sendikaları, gençlik örgütlerini ve tüm demokratik, yurtsever örgütleri yukarıdaki tek Kıbrıs, tek örgüt prensibine uygun olarak hareket etmeye ve böylece şövenizme ve Kıbrıs'ın milli temellerde bölünmüşlüğüne darbe üstüne darbe vurmaya çağırıyoruz.

Bu meyanda, Londra'daki tüm Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk demokrat ve yurtsever örgütleri, bu milli bölünmüşlüğe son vermeye çağırıyoruz.

D- Eğitimde Şövenizme Son.

Londra'da da burjuva şövenizmini yaymak istiyenlerler genç beyinleri hedef alıyorlar.

Londra'daki Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk çocuklar ve gençler Rumca ve Türkçe öğrenirken "anavatanların" burjuva şövenist ideolojileri ile yetiştiriliyorlar.

Londra'daki Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk tüm yurtsever, demokratik güçleri bu duruma karşı mücadeleye çağırıyoruz.

Bu müdadelede atılması gereken ilk adımın, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk çocukların Rumca ve Türkçe öğrendikleri tüm okullarda "anavatan" burjuva şövenizmi yapan tüm ders ve faaliyetlere bir son verilmesinin sağlanması olduğu görüşündeyiz.

İkinci adımın da, bu okulların aynı çatı altında ve aynı zamanlarda faaliyet yürüterek Kıbrıslı Rum ve Türk çocukların bir araya getirmelerinin sağlanması olduğu görüşündeyiz.

Londra'daki tüm Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk yurtsever, demokratik örgütleri bu talepleri kazanmak için iş başı yapmaya çağırıyoruz. Onların bu talepleri yerel belediyelere ve Milli Öğretmenler Sendikasının yerel şubelerine taşımalarını öneriyoruz.